Adnan Tanrıverdi, emekli tuğgeneral… Şu anda Cumhurbaşkanının savunma başdanışmanı. SADAT adlı esrarengiz bir şirketin kurucusu ve patronu.
SADAT, Türkiye’den ziyade (Türkiye’de neler karıştırdığını bilmiyoruz. Amerika’nın Irak işgalinde kullandığı, kiralık paralı asker şirketi Blackwater’ın Müslüman-Türk versiyonu gibi görünüyor) Müslüman ülkelerde sivil oluşumlara askeri kontrgerilla, gayrı nizami harp eğitimi verdiği iddialarıyla eleştirilmiş, konu CHP milletvekilleri tarafından Meclise aksettirilmiş, tartışmalara yol açmıştı. Hele şimdi Libya’ya asker gönderilmesinin gündemde olduğu şartlarda ideal isim… Tutuklanan Adnan Hoca’nın (Oktar) general olanı… “Mehdi’nin geleceği an için” ortamı hazırlıyormuş!..
Böyle bir insanın Atatürk’ün Harbiye’sini nasıl bitirdiği merak edilmez mi? Kaldı ki Tanrıverdi bu kadarla da kalmamış.
İnternetteki bilgilere göre Konya-Akşehir 1944 doğumlu. Lise’den sonra 1 yıl İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde zooloji okumuş. 1963-64 yılında Harbiye’ye girip 1966’da mezun olmuş. O zaman Harp Okulları iki yıl… 1996’ya kadar 30 yıl Ordu’da çok ilginç kadrolarda görev yapıyor, yaptırılıyor. “Gayri Nizami Harp” kursu görüyor. Yani kontrgerilla kursu… Genelkurmay’a bağlı Özel Harp Dairesi (kamuoyunda “kontrgerilla” diye bilinen; eski ve resmi adıyla, ünlü Seferberlik Tetkik Dairesi…) Başkanlığı, KKTC’de Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı yapıyor.
“Mehdi gelsin diye ortamı hazırlıyoruz” diyebilen bu adam tuğgenerallikten, ihraç edilmek değil, kadrosuzluktan emekli edilinceye kadar, 66’dan 96’ya kadar tam 30 yıl kendisini muhteşem bir şekilde gizlemiş mi? Yani koskoca Türk ordusu bu zatı hiç fark edememiş mi?
Ne münasebet!!!
Ekranlarda sık sık uzman olarak izlediğimiz, Genelkurmay istihbarat eski başkanı, Ergenekon mağduru, emekli korgeneral İsmail Hakkı Pekinel, bu adam için ne diyor: “TSK’da görev yaptığı sürece dini kendi amaçlarına alet eden uygulamalar içinde olmuştur. İstanbul Maltepe’deki Tugay Komutanlığı sırasında kışlanın içine dini sokmuş, kendine orada bir grup yaratamaya çalışmış, kışla içinde toplu namazlar kıldırdığına yönelik bilgiler doğrultusunda kızak bir göreve çekilerek emekli edilmiştir.”
Yine ekranlardan iyi tanıdığımız, çoğumuzun takdir ettiği emekli tümgeneral Ahmet Yavuz, Tanrıverdi için “Atatürk düşmanı, cumhuriyet düşmanı bir adamla yoluna devam edenler bu ülkeyi bu felaketten kurtaramaz” diyor.
Yani TSK bu adamı tanıyor, biliyor. Zaten Pekinel’in sözlerine göre kendisini gizlememiş!
Bir başka nokta… Adam 1944 doğumlu. 1966 Harbiye mezunu. Erdoğan’dan 10 yaş büyük… 1966’da, AKP’nin atası, Erbakan’ın ilk partisi Milli Nizam Partisi bile yok, MNP’nin kuruluşu 1970… Fethullah bile 1966’da emekleme döneminde… Öyle Ordu’ya nüfuz etme gücü filan yok!
Erbakan’ın koalisyon ortağı olduğu 80’ler, hatta hadi 90’lar Tanrıverdi’nin de Ordu’da önemli görevlerde bulunduğu yıllardı denilebilir. Ama İslamcılar dahil sağ siyasetin, çabası olsa bile Ordu’ya nüfuz etme gücü o yıllarda onlarda yine yoktu.
Soruyu tekrarlayalım o zaman: Öyleyse bu adamı, tanınıp bilindiği halde 30 yıl Silahlı kuvvetler içinde tutan kim(ler)di!?!? Bu adamı tuğgeneralliğe kadar kim yükseltti? Hem de ta o zaman!.. Üstelik Türk ordusunda generallik o kadar kolay bir iş değil. Harp Okulundan öte Harp Akademisini de bitirmek gerekir. Yetmez!.. Amerika’da bulunmamış, hele NATO karargahında görev yapmamış subay kolay kolay general olamaz.
Burada bir de Saldıray Berk örneği var. Tanrıverdi ve Berk olguları birbiriyle çelişen değil, aslında bu yazının tezini doğrulayan olgular.
Saldıray Berk, 2007-2010 arasında karargahı Erzincan’da bulunan 3. Ordunun komutanı olan bir orgeneral. 2010’da Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’le birlikte bir cemaat kumpası yüzünden Genelkurmay Eğitim Doktrin Komutanlığına atandı. 2011’de de emekli edildi.
Berk Paşa düşünceleri, tavrı nedeniyle Cihaner gibi fethullah cemaatinin hedefindeydi. Yakın gelecekte genelkurmay başkanı olması ihtimalinden çok rahatsız oldukları için o kumpası düzenlemişlerdi. Amaç, Berk’in genelkurmay başkanı olmasını önlemekti.
Ama Berk Paşanın ilginç başka özellikleri de vardı. 2011-14 arasının genelkurmay başkanı Necdet Özel ile birlikte Berk Paşa TSK içinde NATO’da görev yapmayan iki subaydan biriydi. Tersine Moskova’da, Bakü’de askeri ataşe olarak bulunmuştu. İngilizce değil Rusça biliyordu
Ama en önemlisi, bu özellikleriyle bile yeterince rahatsız ettiği NATO-ABD açısından, bir de açıkça NATO-ABD karşıtıydı.
Tanrıverdi’nin ise, Belli ki Amerika, NATO, kısaca Atatürk’ün baş şiarı olan “emperyalizm” karşıtlığıyla hiç ilgisi yoktu. Ama Amerika’nın da hele o yıllarda İslam tüccarlığıyla bir alıp veremediği yoktu. O yıllarda ABD “yeşil kuşak”, “ılımlı İslam” diyor başka şey demiyordu.
Erbakan yok, Erdoğan yok. İsmail Hakkı Pekinel’in söylediklerine bakılırsa pekala farkında olunan bu şeriatçı subayların Harbiye’de okumasını, mezun olmasını, Harp Akademisi bitirmesini, general olmasını, kontrgerilla dairesi başkanı olmasını 1966-96 arasında kim sağladı? Kim izin verdi veya göz yumdu?
Demek, TSK içinde o yıllarda Tanrıverdi’nin Müslümanlık pazarlamacılığından rahatsız olanlar var idiyse bile, TSK’da ve daha yükseklerde Amerikancı zihniyet doğrultusunda hiçbir sakınca görmeyenler de vardı ki Tanrıverdi 30 yıl TSK’da barınıp tuğgeneral olabilmişti. 1996’dan söz ediyoruz!
Daha önemlisi, bu çelişkili durum TSK içinde, hatta siyaset arenasında, hükümet ve nihayet “devlet” içinde NATO-ABD yanlıları ile karşıtları arasındaki derinden derine mücadelenin fotoğrafı. Yandaş grup en azından Tanrıverdi’yi tuğgeneralliğe kadar koruyabiliyor, ama karşıt grup da Saldıray Berk’i orgeneralliğe, ordu komutanlığına kadar getiriyor. Necdet Özel de NATO’da görev yapmamışken genelkurmay başkanı olabiliyor, ama aynı nitelikteki Saldıray Berk tasfiye ediliyor.
Bu noktada Atatürk’ün oturduğu makamlardan biri olan genelkurmay başkanlığından, yine onun oturduğu cumhurbaşkanlığına zıplatılan Cevdet Sunay’ın 1967, 68’lerde söylediklerini ısrarla, inatla hatırlamak, hiç unutmamak gerekir. Mealen, yahut özetle “bugünkü liseler bizim istediğimiz milliyetçi, mukaddesatçı, maneviyatçı gençleri yetiştirmiyor. Biz bu tür gençleri imam hatiplerde yetiştireceğiz…” demişti Sunay! 1967-68, Tanrıverdi’nin taze teğmenlik yılları… Ve yineleyelim, Erbakan yok, Erdoğan-AKP hiç yok!
Daha ortada 1968 olayları bile yokken “Cumhurbaşkanı” Cevdet Sunay niye söylemişti bu sözleri? Üstelik “üçüncü çoğul şahıs zamiri” kullanıyor; “biz” diyor. Demek bir devlet kararı, bir devlet politikası söz konusu…
Uğur Mumcu da sürekli “2000’lerde kaymakamlarımız, valilerimiz, subaylarımız imam hatipli olacak” diyordu. Öldürülmesinden iki gün önceki 22 Ocak tarihli yazısının başlığı “İmam Subaylar” idi.
Buyurun hem de imam hatip mezunu olmayan bir “İMAM SUBAY”: Adnan Tanrıverdi!!!
Çünkü 1946’dan itibaren “dindar, devletine milletine bağlı genç” yetiştirme politikasının temelleri atılmaya başlamıştı, Sovyet komünizmi korkusuyla… Devlete itaatin tek yolu olarak da dindarlık, imam hatipli olmak görülüyordu.
Bugünkü tablo, 1946-47 politikalarının, yani “devlet politikası”nın devamından başka şey değil
Cevdet Sunay’ın söyledikleri, bu “devlet politikası”nın ilanıydı. İmam hatip mezunu olsun olmasın, Erdoğan’ın kindar-dindar gençlik yetiştirme politikasının da öncülü, temeli oldu.
SADAT konusunu Meclis’te tartışan CHP milletvekilleri kendi partilerinin tarihini de, ülke tarihini de bilmiyorlar ne yazık ki!..
Bir de, Erdoğan’ın son “Şehirlerimizi artık geleneksel kolluk güçleriyle koruyamıyoruz. Başka şeyler düşünmek lazım” vecizesi ile bu Tanrıverdi “vak’asını” da aynı pencereden görmekte yarar var sanki.