Başlıktaki soru birçok kişiye anlamsız gelebilir. Öyle ya arıların yapmadığı bal olabilir mi?
Yıllardır olduğunu yazıyorum. Bununla da yetinmiyorum, bu sahtekarların açıklanmasını istiyorum.
Son günlerde bu konuda çok anlamlı bir gelişme oldu. Türkiye’de bal kategorisinin lideri olan marka bir reklam filminde “Bala gerçek değerini verenler, arıların yaptığı doğal balı tercih ederler” söylemini kullandı.
Batı ülkelerinde kolay kolay gündeme gelemeyecek, gelse de gülümsetecek bu söylem, nasıl bizim ülkemizin gerçeği oldu?
Yıllardır resmî kurumların yaptığı ve açıkladığı listeler ortada; o kadar rahat hileli bal yaptılar ve o kadar düşük fiyatlarla yanına da hediyeler koyarak sattılar ki, artık tahlile bile ihtiyaç kalmadı. Uzunca bir süre televizyonlardan açık açık “1 kg yerine 5 kg veriyoruz” reklam sloganıyla aklımızla alay ettiler.
Çabuk unutuyoruz; 2015 yılında o tarihte Gümrük ve Ticaret Bakanı olan Nurettin Canikli, televizyon reklamları aracılığıyla satılan balların denetimler sonucunda da sahte çıkması üzerine bu satış tarzının yasaklandığını bildirdi.
Canikli, “Televizyon kanalları kullanılarak esasında suni tatlandırıcılar olan ve glikoz şurubundan oluşan, kısaca bal olmayan ürünler satılarak vatandaşımız yanıltılmakta ve mağdur edilmekteydi. Televizyon reklamları aracılığıyla satılan balların denetimlerini ve analizlerini gerçekleştirdik. Maalesef tamamının bal olmadığı ve sahte olduğu, başka mamullerden üretildiği ama bal diye satıldığını tespit ettik.” diye konuşmuştu.
Peki televizyon kampanyaları devreden çıkınca hileli bal bitti mi?
Hayır. İyice deşifre olan ve yasaklanan bu kanal terkedildi ama yine de alışkanlıklar bırakılmadı. Belki satış miktarlarında biraz azalma olabilir. Bakınız buraya kadarı sadece arıların yapmadığı taklit bal ile ilgilidir. Oysa arının şaşırtılarak kovan aralarına konan şuruplarla beslenmesi, çiçek aramadan kısa yoldan peteği doldurmasıyla ortaya çıkan bal da tağşiştir. Gerçek balın glikoz şurubu ile çoğaltılması da tağşiştir. Çiçek balının çam balı diye satılması da tağşiştir. Yani hilenin sınırı yoktur.
Peki bu kadarını göze almak o kadar kolay mıdır?
Güzel ülkemizde kanser ilacının bile sahtesini üretme cesareti gösteren vicdansızlar varken; balın, peynirin, sucuğun, sızma zeytinyağının sahtesine tenezzül edebilecek hilekarların varlığını öngörmek o kadar da zor olmasa gerek…
Nitekim güvenilir bir marka iyice sabrı taşmasa böyle bir tercihte bulunmazdı.
Balparmak bu söylemle sadece markasına ait ürün kalitesine ve doğallığına vurgu yapmıyor, önemli rakiplerini de koruyarak bal kategorisini ikiye ayırıyor. Tüketiciye de açık açık “tanımadığın ve güvenmediğin bal kavanozuna elini sürme” mesajı veriyor.
Keşke hileli ürünlerle olan mücadele kazanılsaydı da buna ihtiyaç kalmasaydı…
Maalesef cezaların caydırıcı olmaması ve denetimler sürse de kamuoyuna açıklamaların azalması bu mücadelenin kazanılmasını zorlaştırıyor.
Bugün ülkemizde, pazar payları yüksek olan Balparmak ve Anavarza markalarına ait üretim tesisleri bünyesinde her türlü bal tahlilini yapabilen, teknolojik imkanlarla donatılmış laboratuvarlar bulunmaktadır.
Peki bu ne demek?
Her iki marka da ülkemizde piyasaya çıkmış olan her kavanozun içinde hangi kalitede ürün olduğunu biliyorlar demektir.
Sonuçları açıklayabilirler mi?
Asla. Zira etik olarak onlara düşen bir görev değildir ama moral bozucu tarafı, haksız rekabete uğradıklarını sürekli görmeleridir. İşte bunun için de hiç olmazsa bu dikkat çekme eylemi gerçekleşmiştir.
Bir tüketici olarak böyle bir sorumluluğu üstlenen kategori lideri markayı kutluyorum. Ayrıca tüketici sağlığını başa alan bütün markalara da (sadece bal konusunda değil) perakendeci kanadının pozitif ayrımcılık yapmasını diliyorum.
Sonuç olarak; balın içine dışardan hiçbir şey katılamaz, hatalı benmari işlemi ile besin değeri bozulamaz ve balın içinden de hiçbir şey alınamaz.
Niyeti bozanların muhtemelen içine kattıkları glikoz şurubu, mısır şurubu, pirinç şurubu, pancar şurubu, boya, bal aroması gibi fazlalıklar halk arasında bulunan çeşitli yöntemlerle anlaşılamaz.
Yani balın sahte olduğu; görerek, koklayarak, tadarak veya çeşitli testler uygulayarak öğrenilemez. Tek seçenek laboratuvarda tahlil etmektir. O da her laboratuvarda değil!
Tüketici şüpheye düştüğü durumlarda ‘Alo Gıda’ hattını kullanmalı, resmî kurumlar da tahlil sonuçlarını duyurarak halkı aydınlatmalıdır. Elbette bu hilekarların karşısına hapis cezası başta olmak üzere bütün caydırıcı engeller de bir an evvel çıkartılmalıdır.
Çin’den sonra dünyanın ikinci büyük bal üreticisi olmamız önemlidir ama hileye maruz kalmadan tüketiciye ulaştırmak ve Türk balına olan güvensizliği gidermek çok daha önemlidir.