Borç alacak kaynak bulmanın başarı sayıldığı bir dönem yaşıyoruz. Hazinenin, yabancıların dolarına yüzde 7,5 faiz vererek borçlanması, başarı sayılabilir mi?
Bunu ölçmenin çok kolay yolu vardır.
Biz bu oranda faizle borçlanırken, diğer devletler hangi maliyetle borçlanıyorlar ve maliyetleri neler etkiliyor, bunlara bakılması gerekir.
Cari fazla veren ülkelerin faizleri sıfıra yakındır (Almanya, İsviçre, Japonya gibi). 28 AB ülkesinin borçlanma faiz ortalaması yüzde 1,5’dir. Krizle boğuşan komşumuz Yunanistan’ın 5 yıllık devlet tahvili faizi (euro olarak) yüzde 3,4’dür.
Bu kısa bilgiden sonra ayrıntıya girelim.
Borçlanma; verginin bir alternatifi olarak görülmektedir. Genelde vergi geliri eksik kaldığında başvurulan bir yoldur.
Peki devlet hangi sebeplerle borçlanır?
• Bütçe gelirleri ile giderleri arasındaki farkı kapatabilmek için,
• Olağanüstü giderleri karşılamak için,
• Kamu yatırımlarının finansmanı için,
• Maliye politikası amaçlarını gerçekleştirmek için,
• Mevcut borçları ödeyebilmek üzere beliren kaynak ihtiyacı için borçlanırlar.
Bankalar ve devletler dolarla borçlanırken (euro, pound, yen, frank ile de) Libor artı oranıyla borçlanma gerçekleşir. Artı olan kısım ülke veya şirket riski olarak Liborun üzerine eklenir. Risk denince de CDS devreye girer. Ancak önce Libor üzerinde duralım.
Libor (London Interbank Offered Rate), dünyanın en güvenilir bankalarının borçlanma için birbirlerine uyguladıkları referans faiz oranıdır.
Londra’nın Libor işlemlerinin merkezi olmasının nedeni, dünya çapında kredibilitesi yüksek birçok bankanın ve finans kuruluşunun merkezinin bu şehirde bulunmasıdır.
Diyelim ki; an itibariyle Libor kabaca 3 ise, buna bir de kredi risk primi ilave edilecektir. Örneğin, Libor (3) + risk primi (4) = % 7 borçlanma faizi bulunur.
Peki ülke CDS’i nedir?
Credit Default Swap deyiminin kısa halidir. Kısaca kredi risk primi olarak da ifade edilebilir. Borçların ödenememe durumu için sigorta ihtiyacıdır. Her sigortalamanın da bir primi, maliyeti olacaktır. CDS’ler bu fiyatı/ primi gösterir. Türkiye’nin borçlanma tahvilini alan bir kurum, ülkemize belirli bir faiz karşılığında belirli bir süre için kredi vermiş olur. Bu kurum Türkiye’nin bu tahvil bedelini geri ödeyeceğinden endişe duyarsa, aldığı tahvili CDS işlemi yapan kuruluşa götürür. İşte bu kurumun CDS şirketine ödediği prime CDS primi (risk primi) denir. Bu prim ister istemez faize yansır. Bu şekilde de ülkenin CDS primi yükseldikçe, borçlanma maliyeti de o kadar yükselir.
Bu günkü seviyelere yükselen CDS’miz, yabancı yatırımcıların ülkemiz ekonomisine tam güvenmediklerinin işaretidir. Kırılgan ekonomimiz bunu yaratmıştır. Kredi notları indikçe CDS primleri yükselir.
Türkiye G- 20 ülkeleri içinde en yüksek cari açık veren ülkedir. Bizde cari açığın milli gelire oranı yüzde 5,5 iken, IMF kapısındaki Arjantin’de bile bu oran yüzde 4,8’dir. Cari açık, dış kaynak ihtiyacını artıran en önemli sorundur.
Üstelik bir yıl içinde ödeyeceğimiz borç tutarı 180 milyar dolar, bunu ödeyecek MB’nin bütün kaynaklarının toplamı ise 100 milyar dolardır.
Dolayısıyla ülkemizin 3 Ağustos 2018 itibariyle 337 olan CDS değeri, 9 Ekim 2018 itibariyle 425’e çıkmıştır. Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek CDS değerine sahip 2. ülke konumunda bulunmaktadır.
Bizden daha maliyetli borçlanma ise ağır krizde olan Arjantin için geçerlidir. Bu sebeple CDS değeri 650’dir.
Örneğin Almanya 10.6, İsviçre 10.8, Danimarka 11.1, Hollanda 12.1, Finlandiya 12.9 gibi CDS oranlarıyla gayet iyi düzeydedirler. Batma noktasındaki Yunanistan 317, Mısır 350 CDS oranlarıyla bizden daha olumlu durumdadırlar.
Faizlere yansımasına gelince;
2001’de Kemal Derviş’in IMF ile yaptığı sözleşmede yıllık faiz yüzde 3,74 idi. Bu konuda, daha sonra iktidar olanlar tarafından çok eleştirilmişti.
İçinde bulunduğumuz yılda ise; Ocak 2018’de yüzde 5,2 faizle 10 yıl vadeli tahvil ihraç eden bir ülke iken, Ekim 2018’de yüzde 7,5 faizle 5 yıl vadeli tahvil ihraç eden ülke durumuna geldik.
Peki buna sevinelim mi?
Matematik ne olduğunu söylediğine göre kararı vatandaşa bırakalım.
IMF’ye borcu sıfırlayınca dış borcun azaldığını zanneden çevreler gördük. Oysa o tarihten bu yana borç katlanarak büyümüştür. Sebebini yukarda anlatmaya çalıştım, borcun yeni borçlarla kapatılmasının maliyeti yüksektir!
IMF’den çok daha düşük faizle kredi almak mümkündür ama reçeteye yazdığı acı ilacı da içmek gerekir.
Peki tedavide sonuç garanti mi?
Doktorun söyledikleri yapılırsa bu günkünden daha garantidir.
Zira tam bir kemer sıkma programı uygulanır. Zorluk, sadece halkın değil, devletin de harcamalarını kısmasıdır.
İşte en son yaşanan canlı örnek:
Arjantin’in IMF ile 57 milyar dolarlık kredi karşılığında uygulaması beklenen kemer sıkma politikaları halkı isyan ettirdi. Kemer sıkma bütçesinin mecliste kabul edildiği gün parlamento önünde gösteriler vardı. Yapılan anlaşma Arjantin’i ekonomik krizden çıkartmayı hedefliyor. Yılbaşından bu yana Arjantin para birimi ‘peso’ yarı yarıya değer kaybetti. Yıllık enflasyonun yüzde 40’a ulaşması ve ekonominin yüzde 2,6 oranında küçülmesi bekleniyor. Arjantin Devlet Başkanı Mauricio Macri 10 milyar dolarlık tasarrufta bulunmayı taahhüt etti.
Peki bunlardan ders çıkartmak gerekmez mi?
Küresel arenada en geçerli çözüm; benchmarking (kıyaslama) çalışmaları olduğuna göre birbirimizi dinlemesek bile dünyada olanları izlemeliyiz.