Vatandaş çoğunluğunun hiç hissetmediği ama çok sık duyduğu “büyüdük” haberleri nasıl bir güzelliktir acaba?
Hangi dertlerimize çare olduğu bu günkü konumuz olsun. Aklımıza en sık gelen soruların cevaplarını bulalım.
– Sefaleti azaltmayan büyüme olur mu?
Olur. Bir taraftan işsizlik yerinde sayar, diğer taraftan enflasyon ve faiz artarsa olası neticesi budur.
Mahfi Eğilmez hocamız bu konuyu o kadar güzel açıklamış ki, büyümenin tek başına yeterli olmadığı net bir şekilde anlaşılmış. Şimdi kendi web sitesinden aldığım bir bölümü aktarıyorum:
“Nobel ödüllü Amerikalı iktisatçı Robert Barro tarafından yeniden formüle edilen sefalet endeksi (Barro Misery Index-BMI) kendi adıyla ve şöyle bir denklemle ifade ediliyor:
BMI = (Enflasyon Oranı+ İşsizlik Oranı+ Faiz Oranı) – Büyüme Oranı
Sefalet Endeksi ve Türkiye
Aşağıdaki tablo Türkiye’de sefalet endeksinin yıllar itibariyle gelişimini ortaya koyuyor (Tablodaki enflasyon, işsizlik ve büyüme oranları TÜİK sitesinden, 10 yıllık tahvil faizi oranları da Bloomberg HT sitesinden alınmıştır.)
Tabloya göre Türkiye’de sefalet endeksi son 5,5 yılda artış eğilimi içinde görünüyor. 2013 yılında 18,3 olan endeks bugün itibariyle 31,9’a gelmiş olduğuna göre son 5,5 yılda Türkiye’de sefalet endeksi ikiye katlanmış bulunuyor.
Şimdi de sefalet endeksi üzerinden kırılgan beşli olarak anılan ülkelerin durumunu karşılaştıralım (Aşağıdaki tabloda dört göstergenin de son durumu, faiz olarak 10 yıl vadeli devlet tahvilinin bugünkü faizi esas alınmıştır.)
Sefalet endeksi karşılaştırması yapıldığında Güney Afrika’nın birinci, Türkiye’nin ikinci sırada yer aldığı görülüyor. Beş ülke arasında bu değerlendirme açısından en iyi durumda olan ülkeler Endonezya ve Hindistan’dır.”
Hocamıza teşekkür edelim ve konumuza devam edelim.
– Cari açığı azaltmayan büyüme olur mu?
Olur. Büyüme dış borçla finanse ediliyorsa açık artmaya devam eder. Çünkü ‘cari açık’ dediğimiz şey döviz açığıdır. Bunu finanse etmenin de tek yolu vardır, sürekli dış borç almak. Sürekli dış borç almanın devamı da borç stoğunun büyümesidir. Borç stoğu büyüdükçe bize borç veren çevrelerin faizi de artırması olasıdır. Bu durumda cari açık kolay kolay düşer mi?
– Vergi sisteminde adaleti bozan büyüme olur mu?
Olur. Örneğin ÖTV ve KDV gibi zengin ile fakirin aynı oranda ödediği dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içindeki payı üçte ikiyi geçmişse büyümeye rağmen vergi adaleti bozulur.
– Faizleri bir türlü düşüremeyen ekonomide büyüme olur mu?
Olur. Yüksek enflasyonun, ağır borç yükünün, tasarruf yetersizliğinin ve bunlara bağlı olarak yatırım ikliminin bozulmasının tabii sonucu olarak elde sadece faiz silahı kalır ve maalesef o da yukarı yönlü olur.
– Kişi başı gelirin aynı kaldığı veya düştüğü ekonomide büyüme olur mu?
Olur. Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla TL bazında artsa da, dövize çevrildiğinde GSYH yerinde sayar, artan nüfusa bölündüğünde ise kişi başı gelir düşer.
– Kapanan işletme sayısının arttığı ekonomide büyüme olur mu?
Olur. Hesapsız borçlanma ile büyüme şirketlerin de sorunudur.
Ekonomik büyüme, vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarıyla GSYH’da bir dönemden diğerine reel artışını ifade eder. TÜİK tarafından hesaplanır.
Ekonomik kalkınma ise; bir ülkede yaşam standartlarının seviyesini gösterir. İçinde gelir, eğitim, sağlık, çevre gibi kriterler barındırır. Bu kadar da değil.
Eşitlik, adalet, demokrasi, hukukun işleyişi gibi kavramlara da bakılır.
Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan ‘İnsani Gelişmişlik Endeksi’ her ülkenin sıralamadaki yerini belli eder.
Hani büyümede rekor kırdığımız 2017 yılı var ya; insani gelişmişlik endeksindeki yerimizi o rekorun yanına koyarsak iki kavram arasındaki farkı da iyi görmüş oluruz. Son ölçümde, 188 ülke arasında 71. sıradaydık.
Büyümede ilk 3 ülke Türkiye (% 7.4), Çin (% 6.9), Hindistan (% 6.4) olduğuna göre; diğer 2 ülkenin de ‘insani gelişmişlik endeksi’ndeki sıralarına bakarsak,
Çin’in 90. sırada, Hindistan’ın 131. sırada olduğunu görürüz.
Bu durumda; büyümede ilk 3 sırayı alan bu ülkelerin vatandaşlarını hangi kulvar daha fazla ilgilendirir acaba?
Elbette çok gerilerde oldukları ‘insani gelişmişlik endeksi’ndeki sıralarının iyileşmesini isterler. Ülkeleri büyüdükçe refah seviyesinde gerilemek istemezler herhalde…