İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun Samsun’da Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı yer olan Tütün İskelesi’nde halka hitap etti.
Dervişoğlu, “Bir milliyetçi lider çıktı ve Abdullah Öcalan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kürsüsüne davet etti. Ben de ona dedim ki, ‘Cesetlerimizi çiğnemeden o cani başı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremez’. Bu ülkede Türk milliyetçiliği adına konuşacak tek kişi Devlet Bahçeli değildir. Devlet Bahçeli’nin Türk milliyetçiliğini temsil etme hakkı ve salahiyeti yoktur. Türk milliyetçiliği de sahipsiz değildir” dedi.
“Yeni bir Türk mucizesi doğmalıdır, doğacaktır”
Türk milletinin yeniden doğduğu günün yıl dönümünde, esarete başkaldırının 106. yıl dönümünde toplandıklarını belirten Dervişoğlu, şunları kaydetti:
“23 Nisan nasıl ki çocuklara adanan milli egemenlik ülküsü ise 19 Mayıs da gençlere bırakılan milli kurtuluş şuurudur, o şuurun emanetidir. Bu sebeple en kısa yoldan söylemeliyim ki, o emaneti eyleme dönüştürmenin artık zamanı gelmiştir. O şuur fikirlerle, sözlerle ve eylemlerle buluşmalıdır. O şuur akıllara, kalplere ve ruhlara hâkim olmalıdır. 19 Mayıs kurtuluşun arifesidir. Biz de o bayramın arife günündeyiz. Peki burada ne bekliyoruz? Bandırma Vapurunu mu bekliyoruz? Mustafa Kemal’i mi bekliyoruz? Bir mucize mi bekliyoruz? Hayır. Bandırma artık bastığımız her karış vatan toprağıdır. Vatan için attığımız her adımsa Mustafa Kemal’in Samsun’a attığı o adım olarak tarihe geçecektir. Mustafa Kemal Atatürk hepimizin içindeki ilhamdır, hakikattir. Bir mucize beklemiyoruz. Bir mucize de beklemeyeceğiz. Mustafa Kemal’in mucizesidir bu çünkü. Yaptıklarıdır mucize olan. Yapacaklarımızdır mucize olan. Mucize imanla ve şuurla taçlanmış bir mücadeledir. Çünkü cumhuriyet mucizeye ihtiyaç duymamak demektir. O mucize etiyle, kemiğiyle, azmiyle, mücadele cehdiyle doğrudan doğruya sizlersiniz. Kalbinin yarısındaki karamsarlığı diğer yarısındaki umutla yenecek olan da sizlersiniz. Aklının bir yanındaki kederi, diğer yanındaki cesaretle yenecek olan da sizlersiniz. Mucize bizleriz, hepimiziz. Yeni bir Türk mucizesi doğmalıdır, doğacaktır. Belki yarın, belki yarından da yakın.
“Mücadele çağrısını yinelemek için Samsun’a geldim”
Bu bayram gününde şüphesiz ki her zamanki gibi gururluyuz ve 19 Mayıs 1919’u yad ediyoruz ancak mutluluğumuza kast eden, umudumuza kast eden bu organize kötülük şebekesiyle baş etmenin yolu, şeref dolu günleri sadece yad etmekten geçmez, geçici bir avuntuyla asıl görevimizi ertelemek hiç değildir. Bugün kendi 19 Mayısımızı inşa etmek mecburiyetindeyiz. Bir adım daha atmak durumundayız. İşte Samsun’da, Tütün İskelesi’nin karşısında o azim, o kararlılık ve o irade ile konuşuyorum. Başta genç, yaşlı, kadın, erkek her birinize söylüyorum; bizim 19 Mayısımız bir anma töreni değil, bir mücadele çağrısıdır. Ben bugün o mücadele çağrısını yinelemek için Samsun’a geldim.
Gazetecinin biri yazmış, ‘Müsavat Dervişoğlu eline kalaşnikov alıp dağa çıksa yeridir’. Ben de ona cevap verdim, ‘Daha değil, pazar günü Samsun’a çıkıyorum’ dedim. O iradeyle buradayım. O kararlılıkla buradayım. 1919’un şuurunu yeniden yaşatabilmek ve ayağa kaldırabilmek için buradayım. Hepiniz biliyorsunuz 1919 Mayıs’ının 19. gününde Samsun’a gelen Mustafa Kemal Atatürk aslında bir azmin, bir kararlılığın, bir cehdin temsilcisiydi. O ruh bugün buradadır, bu meydandadır. Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu bize hatırlatan o tarihi günü yeniden yaşamanın gururu ve mutluluğu içerisindeyiz. 1919, Birinci Cihan Harbi bitmiş, o harbin sonunda da kazananlar eline kalemi alarak dünyayı yeniden şekillendirmişler. Ülkelerin sınırlarını yeniden çizmişler, o sınırlara herkes riayet etmiş. Sevr Anlaşması çerçevesinde de Türkiye’yi arzu ettikleri gibi parçalara ayırmışlar. 15 Mayıs’ta Yunan İzmir’i işgal etmiş, İstanbul zaten işgal altında. Akdeniz’de İtalyanlar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Fransızlar, ağzı sulana sulana bekleyen devlet kurmak arzusuyla yanıp tutuşan Doğu’da Ermeniler ve Ermenistan. Hepsi büyük bir iştahla bölünmüş Türkiye’yi yutma arzusu sergiliyorlar. Bir kişi çıkıyor diyor ki, ‘Savaşın sonuçları ne olursa olsun, sizin bize koymuş olduğunuz ipoteğe baş kaldırıyorum. Çizdiğiniz sınırları kabul etmiyorum. Samsun’dan yola çıkıyorum ve o iradeyi Anadolu’nun her yerine taşıma kararlılığı sergiliyorum’. Samsun’da ‘ilk adım’ olarak tanımlanır o irade. Samsun’da ilk adımdır, Erzurum’da ‘milli irade’ olmuştur, Sivas’ta ‘milli birlik’ olmuştur, Ankara’da ‘milli Meclis’ olmuştur, Sakarya’da ‘müdafai hukuk’, Afyon’da ‘Büyük Taarruz’, İzmir’de ‘Büyük Zafer’, Lozan’da, ‘tapu senedi’ sonra da vatan sathında ‘Cumhuriyet’e dönüşmüştür.
O irade bugün dimdik ayaktadır ama o gün iş başında bulunan şer güçler de boş durmamaktadır. Ebedi ve ezeli Türk düşmanlığını, Cumhuriyet düşmanlığını sürdüren çevreler bugün de iş başında ve Türkiye’yi yönettiklerini zannedenlerin suç ortağı konumundadırlar. Biz bu oyunu yeniden bozacağız. Dün ilhakı nasıl reddettiysek, dün nasıl müdafai hukuk dediysek, dün nasıl Kuvayı millîye ruhuyla kurtuluş meşalesini yeniden yaktıysak, bugün de aynı kararlılıkla yolculuğumuzu sürdüreceğiz. Herkes her şeyi istediği gibi yapacağını zannediyor olabilir. Herkes Türkiye’ye kurduğu tuzağın bir karşılığı olacağı hissiyatına da kapılıyor olabilir. Ama herkes iyi bilmelidir ki, Türk milleti kendisine karşı koyulan engelleri aşmaya, kurulan tuzakları bozmaya muktedir bir millettir. Millet olma vasfıyla hareket ettiği zaman Türk milletinin önünde hiçbir güç duramaz.
“Türk vatanını böldürmeyeceğiz”
Bugün de Türkiye’yi bölmek isteyenler iş başındadır. Ama bu milleti bölmek isteyenlere karşı set olacak bir milli iradenin yeniden inşa edilmesi görevi de bizim boynumuza yüklenmiş, omuzlarımızdaki büyük bir sorumluluktur. O sorumluluğun icaplarını yerine getireceğiz. Bugün idrak ettiğimiz 19 Mayıs’ın 106. yıl dönümü yarın gençlerimiz tarafından bayram olarak kutlanacaktır. Ben gençlerimize seslenmek istiyorum; hatta onlarla konuşmuyorum, onlara görevlerini hatırlatmıyorum. Onların zaten vazifelerinin şuurunda olduğunu gayet iyi biliyorum. Türk istiklalinin evladının üzerine düşen tarihi sorumlulukların icaplarından kaçmayacaklarını biliyorum. 19 Mayıs 1919’da, yani tam 106 yıl önce bu ilk atılmış adımla başlayan Kurtuluş Mücadelesinin bugün de verilmesi, gerekirse bu millet tarafından layıkıyla yerine getirileceği kanaatini taşıyorum. Hiç kimse boş hayaller koymasın. Türk vatanını böldürmeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’ni yıktırtmayacağız. Türkiye’yi, Türksüzleştirmeyeceğiz.
“Bahçeli’nin Türk milliyetçiliğini temsil etme hakkı ve salahiyeti yoktur”
Birtakım süreçler başlatıyorlar. Hatta o süreçlerin başlatılabilmesi için de bazı siyasi figürlerden, enstrümanlardan istifade etmeye kalkışıyorlar. 2013 yılında sürdürülen açılım sürecinde Abdullah Öcalan denilen cani başı demişti ki, ‘Demokratik haklarımızı alabilmemiz ve Türkiye’de barışın önünü açabilmemiz için milliyetçilerin buna müsaade etmesi gerekir’. Tarihi gerçekleri anlatıyorum. Yüzyılla sözleşenleri tarihle yüzleştirmek için konuşuyorum. O yüzden buradayım. Türkiye’de Batı emperyalizminin, Sevr’in uzantısı olan emellerinden vazgeçmemeleri ve bunu yeniden yaşama geçirmelerinin yolu için Türk milliyetçilerinden istifade edilmesi gerekiyormuş. Bunun için bir milliyetçi lider çıktı ve Abdullah Öcalan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kürsüsüne davet etti. Ben de ona dedim ki, ‘Cesetlerimizi çiğnemeden o cani başı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremez’. Bu ülkede Türk milliyetçiliği adına konuşacak tek kişi Devlet Bahçeli değildir. Devlet Bahçeli’nin Türk milliyetçiliğini temsil etme hakkı ve selahiyeti yoktur. Türk milliyetçiliği de sahipsiz değildir. Türk milliyetçiliği sıradan bir görüş, düşünce değildir. Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesidir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin omurgası olan Türk milliyetçiliğini 25 yıldır cezaevinde yatan, ağırlaştırılmış müebbet hapisle hükümlü bir adamın yol göstermesiyle kullanılacak bir aparata dönüştürülmesine asla izin vermeyeceğimizi buradan söylüyorum. Her halimi gören olmuştur ama eğildiğimi Allah’a şükür bu zamana kadar hiç kimse görmemiştir.
“Terörsüz Türkiye denilerek teröristlerin meşrulaştırılmasına karşıyız”
Şimdi yeni bir süreç yönetiyorlar. Bu konuyla ilgili siz ne kadar fikir sahibiyseniz ben de o kadar fikir sahibiyim. Çünkü bu pazarlıklar kapalı kapılar ardında yapılıyor. Bu pazarlıklar milletten saklanıyor. Ne olup bitiyor merak ettiğimiz için Türkiye’yi yönettiklerini zannedenlere sorduk, ‘Neler oluyor? Neler yaşanıyor? Bunu bize bir anlatın’ dedik. Bize dediler ki, ‘İmralı’ya giden heyet size bilgi verecek’. ‘Abdullah Öcalan’ın yol göstermesiyle strateji tazmin eden ve ulaklıktan başka görevi olmayan kişiler İYİ Parti’nin kapısından bile içeri giremez’ diye cevapladım. Ama bize bilgi vermek isteyen varsa ister bilgi vermeye ister de hesap vermeye gelebilir. Kim gelmeli bize? Böyle bir açılım sürecinde devlet gelmeli. Devleti yönettiğini zannedenler gelmeli ve bilgilendirmeli, yani Recep Tayyip Erdoğan gelmeli. Recep Tayyip Erdoğan lütfedip gelemiyorsa Dışişleri Bakanı gelmeli. Dışişleri Bakanı gelmiyorsa, İçişleri Bakanı gelmeli. Gelmiyorsa Adalet Bakanı, Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı gelmeli bizi bilgilendirmeye. Bunların hiçbirini yapmıyorlar. Bütün yaptıkları İmralı’yla bir görüş alışverişi trafiği oluşturmak. İmralı canisinin yol göstericiliğinde de bir barış projesini yaşama geçirmek istiyorlar. Biz savaşa girmedik ki barışalım. Biz bir savaşa girip kaybetmedik ki taviz verelim. Biz yenilmedik ki bir örgütün karşısında diz çökelim. Bu devleti yönetenler neyi yönettiklerinin farkındalar mı acaba? Bu milleti ne tür bir belayla ve zilletle karşı karşıya bıraktıklarının şuurundalar mı acaba? Gerçi bu şuursuzlardan, şuur da beklemek mümkün değildir. Dün terörist dedikleriyle geçmişte dostlardı. Sonra bugün onlarla düşman oldular. Bugün dost olduklarına yarın terörist demeyecekleri hiç kimse tarafından iddia edilemez. İşte ben söylüyorum, bu süreç Sevr’in hükümlerini yeniden yaşama geçirmek üzere başta ABD ve İsrail olma kaydıyla Batı emperyalizminin projesidir. Büyük Orta Doğu Projesi diye yaşama geçirilmiş, Recep Tayyip Erdoğan da onun eş başkanlığının büyüsüne kapılmıştır. Recep Tayyip Erdoğan’a buradan sesleniyorum; bakın, bu atmış olduğunuz adımlardan hiçbir şey çıkmaz. Dönüp bize diyorlar ki, ‘terörsüz Türkiye’ye karşı mısınız?’. Kim karşı olur terörsüz Türkiye’ye? Biz terörsüz Türkiye denilerek teröristlerin meşrulaştırılmasına karşıyız. Onların emellerinin önünde diz çökülmesine karşıyız.”