Karar gazetesi yazarı Elif Çakır, Bursa’da kaldığı otelde gece yarısı gözaltına alınmış. Gerekçe, hakkında 19 suç kaydı ve 2 tutuklama kararı.
Elif Çakır, gazeteci olduğunu, adli sicilinde bu gibi suçların ve tutuklama kararlarının bulunmadığını, isim benzerliği olabileceğini söylemiş ama polis oralı olmamış. Polis, TC kimlik numarasına bakma gereği bile duymamış, hastaneden sağlık raporu aldıktan sonra karakola çekmiş. Karakolda vatandaşa nasıl davranılıyorsa Elif Çakır’a da öyle muamele edilmiş. Kaba diyaloglar yani. Nihayet TC kimlik numarası sorgulanmış ve aranan kişinin başka bir Elif Çakır olduğu anlaşılmış.
***
Elif Çakır feveran etmekte öfkelenmekte sonuna kadar haklı. Öyle ya, kargocu bile kargoyu teslim etmeden önce kimlik istiyor, kimlik bilgilerini kaydetmeden kargoyu teslim etmiyor. Bursa polisi böyle sıradan bir doğrulamaya bile gerek görmemiş. Elif Çakır ısrarla gazeteci olduğunu, böyle suçlarla ilgisinin olmadığını söylemiş ama polis kargocu kadar duyarlı davranmamış.
Kim bilir, belki de kasıtlı olarak Elif Çakır’a böyle bir muamele reva görüldü. Geçmiş olsun.
***
Beterin beteri vardır. Elif Çakır gözaltına alınmakla kalmayabilirdi. Tutuklanabilirdi, aylarca mapus yattıktan sonra nihayet mahkemeye çıkartılıp “yanlışlık olmuş” denilerek tahliye edilebilirdi. Olmayacak şey değil bu gibi rezaletler. Burası Türkiye, neler olmuyor neler!
Örneğin, Elif Çakır, 12 Eylül faşizmi döneminde Bursa Emniyet’e düşmediği için kendisini şanslı saymalı. O yıllarda karakollar ve terörle mücadele şubelerinde “gözaltında intihar” açıklamaları vakai adiyedendi. En çok da Bursa Emniyet Müdürlüğü’nden “şahıs hücresinde kravatıyla kendini asmış” ya da “pencereden atlayarak intihar etti” açıklamaları yapılırdı. Öyle ki, dönemin mizah dergisi GIRGIR, “emniyetli intihar için emniyeti seçin” diye kayda geçirmişti gözaltında cinayetleri.
Abartmıyorum. O yıllarda, “yasa dışı görüş edinmek ve örgüt kurmak” suçlamasıyla İstanbul ve Ankara emniyetlerinin yanı sıra Bursa Emniyet’in de “misafiri” idim. Suriye sınırında bölük komutanı iken gözaltına almışlardı. Tam 50 günüm Bursa emniyette geçti. Sorgucular (işkenceciler yani) “Burada Allah yok, peygamber de izinde. Burada subay olduğunu unutacaksın, sadece vatandaşsın!” diyorlardı. Bir sorgucu “Ulan i… sınırda suyun başındasın. Vatanı kurtarmak sana mı düştü? Küpünü doldursaydın ya!” diye sitem (!) etmişti.
***
Dediğim gibi, beterin beteri vardır. Elif Çakır, 12 Eylül faşizmi yıllarında Bursa emniyete düşmediği, bu dönemde “yanlışlıkla” gözaltına alınmakla kaldığı için kendisini şanslı saymalıdır.
Daha beteri olabilirdi. Daha beter neler olmadı ki bu coğrafyada?
Yargısız infaza kurban gidebilirdi. Yani, “yasa dışı örgüt evine yapılan baskında çıkan çatışmada ölü ele geçirildi” haberine konu olabilirdi. Öyle çok yargısız infaz ettiler ki. Ölüm mangalarının baskınlarında “sağ ele geçirilen” yok gibi…
Elif Çakır kendi evinde bile etkisiz hale getirilebilirdi. Olmadık bir vaka değil. Adana’da 5 Ekim 1999 günü “DHKP/C örgüt evi” denilerek baskın yapıldı. Evin sahibi temizlik işçisi Murat Bektaş 18 kurşunla vurularak öldürüldü. Çok geçmeden anlaşıldı ki, yanlış adrese baskın yapılmış. Bu çatkapı infaz nedeniyle yargılanan polisler 6’şar ay 20’şer gün hapis ve 3’er ay memuriyetten men cezasına çarptırıldılar; cezaları ertelendi. Murat’ın eşi Kezban, polisin ev vaadiyle davadan vazgeçirmeye çalıştığını anlatarak, “Bizi satın alamadılar ama devleti satın aldılar” diye bağırıp karara isyan etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu skandal nedeniyle Türkiye’yi 103 bin Euro tazminata mahkûm etti.
Elif Çakır, “30 saniye sürmeyecek bir işlemi yerine getirselerdi, (kimlik numarasını kontrol etselerdi yani) 2000 yılı öncesi Türkiye’sine geri dönmeyecektik” diye yakınıyor. Hemşehrim Elif Çakır kabul etmeli ki, dünden bugüne pek bir şey değişmedi. Yargı ve Meclis, 12 Eylül faşizminin de gerisinde. Çatkapı infazlar da geçmişin kötü bir anısı değil. Keşke geçmişte kalsaydı. 23 Ocak 2017 tarihli gazetelerin haberine göre, “ANTALYA’da kalp hastası 65 yaşındaki Hamide Yücel, oğlu Ali Yücel’i cinayet şüphesiyle gözaltına almak üzere eve gelen polisleri görünce kalp krizi geçirip öldü. Ancak Ali Yücel’in cinayetten aranmadığı, polisin yanlış eve operasyon düzenlediği ortaya çıktı.”
2000’li yıllarda da benzer ne acılar ne acılar yaşandı bu coğrafyada. Ceylan Önkol, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Dilek Doğan ve niceleri…
Elif Çakır’a tekrar geçmiş olsun.
Dilek Doğan’ın katline ilişkin DİLEEEEEEK, DİLEK… OY DİLEK! başlıklı yazının da okunması dileğiyle.