TCMB hâlâ yüksek seyreden enflasyona rağmen mart ayında da 2.5 puanlık faiz indirimlerine devam ederek politika faizini yüzde 42.5 seviyesine çekti.
Önce bankanın gerekçesini öğrenmek isabetli olur…
Açıklama metninde, “Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları iyileşme eğilimi sergilemekle birlikte, dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam etmektedir” deniyor.
Peki risk devam ediyorsa alınan karar neden mevcut duruma uygun şekillenmiyor? Veya en azından 2.5 puan yerine 1 puanlık indirim tercih edilmiyor?
Üstelik sorun bununla da sınırlı kalmıyor, başka riskler de bulunuyor!
- Faiz oranı ile enflasyon arasında ters ilişki vardır. Faiz oranı düşer, eksi reel faiz alanına girilirse; TL mevduattan kaçış döviz kurlarını ve peşinden de enflasyonu yükseltir.
- Kaldı ki, yılın ikinci yarısında baz etkisi devreden çıkacağından enflasyon tekrar başını kaldırabilir. O zaman da beklenen enflasyonu yukarı doğru revize etmek şart olur.
- İşte böyle bir ortamda mevduat faizinin enflasyondan düşük kalması güçlü ihtimaldir. Kaldı ki 7 Şubat 2025 tarihinde stopaj oranları da artırıldı. TL mevduatta altı aya kadar olan vadelerde stopaj yüzde 10’dan yüzde 15’e, bir yıla kadar olan vadelerde yüzde 7.5’ten yüzde 12’ye, bir yıldan uzun vadelerde ise yüzde 5’ten yüzde 10’a çıkarıldı. Gözden kaçan önemli bir husus olduğundan, kesintiden sonraki eksi reel faiz kolay izlenemiyor.
- Benim yıl sonu enflasyon tahminim daha önce de belirttiğim üzere yüzde 42’dir. Hadi resmî olanı 5 puan daha düşük çıksın (%37). Bugün bir sene vadeli mevduat faizi yüzde 40’dır. Yukarda belirttiğim yeni stopaj oranları ile net nominal faiz ise daha şimdiden yüzde 35.20’dir.
- Reel faiz hesabına gelince;
Reel faiz = [(1+ Net nominal faiz) / (1+ Beklenen enflasyon)] – 1
Reel faiz = [(1+ 0.352) / (1+ 0.370)] – 1 = – 0.0131 yani – % 1.31 çıkar.
İşte eksi reel faiz gerçeği budur.
- Belli bir kesimin önerisi, “faiz düşsün, yatırım iştahı artsın” şeklindedir. Bu istek tek başına bizim ülkemizde netice vermez. Zira kredi maliyeti yatırım iştahını belirleyen unsurlardan sadece biridir. Mesela kur artışı ara malı maliyetini artırır ve dolayısıyla üretim hevesini olumsuz etkiler. Güven unsuru da ileriye dönük planlar için kararsız kalınmasına veya ertelenmesine sebep olabilir.
- Yine aynı kesimin temsilcileri Nisan ayında da 2.5 puanlık indirim bekliyorlar. Ancak indirimler için ne kadar alan kaldığı veya neye göre böyle bir öngörüde bulunulduğu belirtilmiyor. Oysa Merkez Bankası’nın son 6 ay içinde ve üç defa, 2025 yıl sonu enflasyon tahminine yüzde 14’ten itibaren sırasıyla yüzde 17.5, yüzde 21 ve yüzde 24 şeklinde 10 puan artış yaptığı ortadayken; önümüzdeki 6 ayda da bu değişikliklerin sürebileceği ihtimal dışı tutulabiliyor.
Revize edileceği neredeyse garanti olan veya tutacağı belli olmayan bir enflasyon tahmini üzerinden şimdiden faiz indirimleri planlanabilir mi?
Kaldı ki son enflasyon tahmini şubat ayında güncellendi. Bunun açıklanmasından kısa bir müddet önce ocak ayında politika faizi 2.5 puanlık indirimle yüzde 45’e düşmüştü. Güncelleme açıklamasının hemen sonrasında, mart ayında da yine 2.5 puanlık indirimle yüzde 42.5 seviyesine inildi.
Peki beklenen enflasyon yukarı yönlü revize edilirken, faizi de hiç kırpmadan indirmek çelişki değil midir?
Bu şekilde devam edilirse benim tahminim yıl sonuna doğru tekrar faiz artışlarına sıra gelebilir.
- Zira Ticaret Bakanı’nın ihracatçılara müjde yerine geçen “kurlarda artık yavaş yavaş da olsa istediğiniz noktalara geliyoruz” mesajı, yukarı yönlü kur hareketinin işaretidir. Peki o zaman dövizdeki artış enflasyonu olumsuz etkilemez mi? Bu durumda da 2.5 puanlık seri indirimlere hiçbir şey olmamış gibi devam edilebilir mi?
Sonuç olarak; cevaplar bellidir. Faizin ekonomik bünye için zararı tartışılamaz. Ancak bazen de ilaç olarak kullanılır. Hastalık tam geçmeden dozajı düşürmek veya ilacı tamamen kesmek ise uzun tedavi sürecini boşa çıkaracak bir davranış biçimidir.
Hiç olmazsa küresel güçlerin tavırları yakından izlenmelidir. ABD yıllık enflasyonu yüzde 3 iken, politika faizini yüzde 4.5 seviyesinde; Almanya yıllık enflasyonu yüzde 2.3 iken, referans faizini yüzde 4.5 seviyesinde tutmaktadırlar. Onların ihtiyaç duyduğu pozitif reel faiz bizim için daha büyük ihtiyaçtır.
Dolayısıyla çevre baskıları enflasyondan bağımsız faiz kararlarını getirirse, bu acelecilik şimdiye kadarki kazanımları da alır götürür. Kaldı ki enflasyondan kâr üreten mutlu bir azınlık vardır; onlar aylık enflasyon yüzde 2.5 ise ürünlerine yüzde 4 zam yapabiliyorlar. Ancak bir de enflasyondan korunamayan sabit gelirliler var ki; onlar hiçbir şey yapamadan kaderlerine teslim oluyorlar. Gelir dağılımı bu şekilde düzelir mi?