Devlet Bahçeli’nin PKK’ye yönelik beklenmedik çağrısıyla Türkiye’nin gündeminde birdenbire başköşeye oturan yeni bir süreçten söz edilmeye başlandı. Adı henüz konmamış bu süreçte, PKK önderi Abdullah Öcalan’ın katkı vermeye hazır olduğunu açıkladığı “Yeni Paradigma” söylemi öne çıktı. Biz de geçen haftaki yazımızda gündemdeki bu konuyu ele almış ve “paradigma” sözcüğünün kimi çevrelerde “hava atmak” ve “entel” görünmek için gelişigüzel kullanıldığını söylemiştik…
Yazımıza bir felsefe hocasından yanıt geldi. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. İsmail Serin, gönderdiği mektupta, “paradigma” kavramını, uzmanı olduğu bilim disiplini açısından ele alarak kimi saptamalarda bulunmuş. Ona göre, kavramların çarpıtılarak kullanılmasına entelektüel / akademik çevrelerden çok siyaset dünyasında rastlanıyor…
İsmail Serin’in konuyu bütünleyen ve zenginleştiren değerlendirmesinin okurlarımızca da bilinmesinde yarar gördüğümden mektubunu olduğu gibi paylaşıyorum:
“Sayın Attila Aşut,
11 Ocak 2025’te BirGün gazetesinde yayımlanmış ‘Yeni Paradigma’ başlıklı yazınızı okudum. Paradigma kavramına ilişkin birkaç noktayı bir felsefeci olarak dikkatinize sunmak isterim. İlkin biraz iğneleyici bir üslupla betimlediğiniz Türkiye’deki kullanımı konusundaki tespitinizin haksız olduğunu vurgulayayım. Tüm dünyada entelektüel çevrelerdeki yaygın kullanımını T. Kuhn‘un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabının 1962’de basılması tetikledi. Anılan kitap, 1982’de Türkçeye çevrildi ve özellikle bilim felsefesi alanında yakın zamanlara kadar kilit bir rol oynadı. Bilimin olgucu yorumlarına karşılık tarihsel arka planının kurucu işlevini öne çıkaran Kuhn, P. Feyerabend gibi daha radikal felsefecilerin geniş ölçüde önünü açmış oluyordu. Kısacası, F. Başkaya‘nın kitabındaki ‘paradigma’nın felsefi arka planı buydu ama Başkaya‘nın yapıtının bu durumu dikkate aldığını düşünmüyorum.
Başkaya‘nın sizin de yazınızda andığınız ağır kusurları var. Felsefe kavramlarının tüm dünyada kaçınamadıkları böyle bir talihsizlikleri vardır. Biz kavramları düşünce kurmada, eleştirmede ya da yorumlamada kullanırken, gerçek hayatta tam tersi oluyor. Yani başta siyasetçiler olmak üzere herkesin en başta kendilerince doğru saydıkları bir düşünceleri var ve o düşüncenin etiketi olarak bu kavramlar kullanılıyor. Yakın zamanlarda tüm ülkeyi meşgul etmiş olan ‘postmodern’ kavramı bunun açık bir örneğidir.
‘Yeni Paradigma’nın yüksek olasılıkla içeriğini hiç bilemeyeceğiz, çünkü bilinecek bir içeriği yok! Özel bir kulis bilgim olduğundan değil, yukarıda andığım mekanizma gereği, içeriksiz bir terim kullanımı sözkonusudur.
Halihazırda Türk-İslam Sentezi paradigmasının kurulu düzen sayıldığı Türkiye’de ağır bir bölüşüm savaşı veriliyor. Geniş kitlelerin sömürüldüğü gerçeğinin üstünü örtmek üzere hareket edildiği görülüyor. DEM Parti ve çevresindeki güçlerin, tıpkı Başkaya‘nın düştüğü hataya düştüğünü, yani Cumhuriyet’le hesaplaşmaya giriştiklerini anlıyoruz. Oysa en az 50 yıldır egemen güç, şu anki iktidarın da bir parçası olduğu Türk-İslam Sentezidir. Açıkçası sorunu çözmek yerine sorunun bir parçası olarak bir alan talep edilmektedir. Böylelikle uzun süredir inançları üzerinden büyülenmiş milyonlarca yurttaşa etnik kimlikleriyle övünen yurttaşları da eklemek mümkün olacaktır.
Sonuçta siyasetçilerin Platon‘un umduğu üzere filozof olmalarını beklemiyoruz ama düşünsel bir birikimlerinin olmasını istemek en doğal talebimiz olmalıdır. Kendi yakın tarihimizde böylesi siyasetçilerin var olduğunu biliyoruz.
Saygılarımla.”
* * *
“HAFİFMEŞREP ERKEKLER” DE VARMIŞ!
Bir okurumuz, Ahmet Altan’ın Zarlar adlı yeni romanından altını çizdiği satırları göndermiş bize. Her biri özensiz ve sorunlu ifadeler. Ahmet Altan’ı önemli bir romancı saymadığım için okurumuzun paylaştığı alıntıların tümümü irdeleyecek değilim. Örnek olması bakımından yalnızca bir tümcesine değinmekle yetineceğim:
-“Esmer, yakışıklı, hafifmeşrep biriydi, babasının kumaş şirketini yönetiyordu. Kumara ve kadınlara meraklıydı…”
Ahmet Altan, “hafifmeşrep” sıfatını erkek kahramanı için kullanmış. Oysa bu Arapça niteleme, dilimizde kadınlar için kullanılır. TDK ve Dil Derneği sözlüklerinde bu sözcükle ilgili açıklama ortaktır: “Davranışları, içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışına uymayan (kadın)”.
Ahmet Altan’ın, “hafifmeşrep” sözcüğünün kullanım biçimini bilmemesi bana çok şaşırtıcı geldi. Yoksa bu nitelemeyi bilinçli olarak erkeklere de uyarlayarak kendince yeni bir söylem mi geliştirmeye çalışıyor?
HAFTANIN NOTU
MÜCADELEDE YENİ DÖNEM
Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik. Bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol almışız!
Masal anlatmıyoruz! “Aynıyla vaki”: Öyle korkunç hukuksuzluklar yaşanıyor ki ülkede, yetmiş yıl sonra, “Bugün canım yazı yazmak istemiyor!” diyecek duruma geldik yeniden…
Ama zalimler sevinmesin! Yılgınlığın değil, mücadeleyi bir başka boyuta taşımanın işaret fişeğidir bu protest tümce!