Yüksek enflasyon dönemlerinin yarattığı karmaşa ortamını (sık fiyat artışları) kendi çıkarları doğrultusunda kullananların sebep olduğu ve ek fiyat artışları şeklinde oluşan itici güçtür. Şimdiye kadar bilinenin aksine; ücret artışlarının enflasyonu yükseltici etkisi fırsatçıların yarattığı etki yanında çok cılız kalır. Enflasyonla mücadele eden herkesin öncelikle bu gerçeği kabul etmesi gerekir. Rahat uygulanması, denetiminin zor olmasından kaynaklanmaktadır. Zira eldeki stokların miktarı her işletmede farklı olduğundan; o stoklar içinde de değişik maliyetlerden girişler bulunduğundan, piyasada müşterek zamanda ve müşterek oranda gerçekleşmeyen bu fiyat artışlarını izlemek kolay değildir. Fırsatçıları rahatlatan ortam da budur. Mutlu azınlık tarafından benimsenmesinin esas nedeni; enflasyon yükseldikçe fırsatçılara hazır gerekçe oluşmasındandır. Eğer yıllık oran yüzde 10 civarında kalsaydı, araya sıkıştırılacak kâr kimseyi tatmin etmezdi. Dolayısıyla yapışkan hale getirme arzusu bu sevgiden kaynaklanmaktadır.
Küresel adı “greedflasyon”, yani “açgözlülük enflasyonu” olarak bilinse de, bizdeki fırsatçı enflasyonu ile derecesi farklıdır. Bizim kadar yüksek oranlı enflasyonu görmeyenler, açgözlülüğün derecesini de bizdeki ölçüde yaşayamazlar. Kaldı ki bir diğer önemli fark da, gerek ABD’de gerekse Avrupa’da büyük gıda perakendecilerinin piyasadaki bu girişimleri engelleyen denge fonksiyonlarının bulunmasıdır. Maalesef biz bundan da mahrumuz. Gerçi yerel marketlerin ve stoktan kazanma imkânı olmayan küçük esnafın tüketiciyi elde tutma gayretleri daha fazla öne çıkıyor ama elbette genele yayılacak kadar da bir güç üretemiyor. Dolayısıyla ülkemizde aynı ambalajlı ürünün 2 ayrı rafta 90 ve 180 liralık fiyatlara satıldığını görmek sıradan hale gelmiştir. Kaldı ki dünyada gıda fiyatlarının yüzde 7 gerilediği bir dönemde, bizde fiyat artışının yüzde 70’e kadar yükselmesi de izaha muhtaçtır. İşte şimdi bunun ayrıntılarını paylaşacağım…
Bizdeki yüksek enflasyonu bazı kesimlere sevdiren önemli nedenler:
- Eski fiyatlı stoğu yeni fiyattan satarak ek kazanç sağlama imkânı,
- Eldeki malı, gelecekte alınabilecek muhtemel fiyata göre fiyatlandırabilme imkânı,
- Büyük zincirlerde, satılan ürünler için ‘yerine koyma maliyeti’ diye (sahip olunan stoktaki maldan mahrum kalınması durumunda, yerine yenisini koymak için katlanılan maliyet) bir maliyet ihtimali yoktur. Tersine ‘satıştan ödeme’ sistemi sayesinde kasadan geçen her ürün için vadenin gecikerek işlemeye başlatılması imkânı vardır.
- Böylece satış anı ile ödeme tarihi arasında da sıfır maliyetle tedarikçiden finansal destek sağlayabilme imkânı ortaya çıkar.
- Bu kadar avantaja rağmen fahiş raf fiyatı savunulurken, “sattığımın yerine aynı fiyattan koyamıyorum” bahanesine kolayca sığınabilme imkânı,
- Tüketici üzerinde sürekli olarak, “fiyatlar artacak” beklentisi ile ek talep yaratarak tüketimi körükleme imkânı,
- Artan ek talep sonrasında da ‘fiyat artırma etkisi’ni hükümet nezdinde şikâyet konusu yapabilme imkânı,
- Diğer yandan da tüketimi düşürmek üzere ücret artışlarının sınırlanmasını dillendirerek (personel maliyeti açısından) dikkati dağıtabilme rahatlığı vardır.
- Bir noktadan sonra da piyasada, “hangi fiyattan satarsam alacaklar” inancı hâkim olur ki; bu da karaborsaya kapı aralama aşamasıdır.
- Kur farkından ek kazanç sağlamak ise ülkemizde bazı yabancı tedarikçilerin başlattığı bir uygulamadır. Kur arttığı an bütün maliyetler aynı oranda etkilenmiş gibi fiyatlara yansıtılır, kur geriye gelince ise bir değişiklik olmaz. Tekrar kur artışı ile de mükerrer fiyat artışları gündeme gelir. Bu uygulamanın sahipleri son zamanlarda yatay seyreden kurlar sebebiyle çok mutlu sayılmazlar.
- Fiyatlamaları yüzde 100 artışa göre yapanların, faize yön veren beklenen enflasyonu ise düşük gösterme çabası fırsatçı enflasyonunun çift yönlü çalıştığının ispatıdır. Zira faizler enflasyondan müstakil hareket etmeli ki, bu sayede kredi maliyetleri düşmelidir. Böylece cebe giren çoğalmalı, cepten çıkan azalmalıdır. Yani her şart altında mutlu azınlık kazanmalıdır…
Sakın yanlış anlaşılmasın; yüksek enflasyonun sebebi olarak fırsatçı enflasyonunu hedefe koymuyorum. Tane tane söylemek gerekirse; yüksek enflasyonun sebebi ekonomi politikalarının yanlışlığıdır. Bunu severek ve isteyerek kullanışlı hale getirenler ise bazı fırsatçılardır.
Sonuç olarak; bu iş yapma biçimi yeni oluşmadı. Seksenli yıllardaki margarin ve çiçek yağının saklandığı ve tezgâh altından servis edildiği karaborsa yılları filmlere konu olmuştu. Yangın, deprem ve sel felaketleri sonrasında çevreyi saran fırsatçılar da aynı fasıldandı. En yakın tarihte yaşadığımız pandemi döneminde maske, kolonya ve hijyen malzemeleri için benzer girişimleri izlemiştik. Yeme-içme yerleri her zaman sorun yaratmış, bu durum da en başta turizm sektörümüzü olumsuz etkilemiştir.
Güya meyve sebze ticaretinde aracılar azaltılacak, tüketiciye ulaşana kadar ki maliyetlerin şişmesi engellenecekti. Tam tersi oldu, fırsatçı satıcı halkaya kendi aracı şirketini de ekledi ve bir koyundan iki post çıkmasını sağladı.
Et sektörünün fırsatçılarını da ayrı bir yazıda konu etmiştim…
Doğru ölçemediğiniz enflasyonu doğru yönetemezsiniz, çünkü satıcının yarattığı enflasyonu içinden süzmek kolay olmaz. Bunun iki aşamalı sorun olduğunu kabul etmek ve mücadelesini de ayrı ayrı vermek gerekir.
‘Haksız kazançla zengin olmak’ maalesef her zaman çok talep gören bir alışkanlık olarak sistemin içine yerleşmiştir. İçimizdeki bu virüsten para cezaları ile kurtulmak mümkün değildir. Üstelik tüketici maliyetini artırır, enflasyonu daha da tırmandırır. Kapatma, fırsatçıyı teşhir, meslekten men ve hapis cezaları ancak ilaç olabilir.