Gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH); üretim, harcama ve gelir yöntemine göre üç farklı şekilde hesaplanır. Bu üç yöntemle hesaplanan GSYH verilerinin birbirine eşit olması gerekir.
- Harcama yönteminde; belirli bir dönem içinde ekonomi bünyesinde yapılan tüm harcamalar toplanır.
- GSYH = Tüketim h. + Yatırım h. + Kamu h. + (İthalat geliri – İthalat h.)
- Üretim yönteminde; belirli bir dönem içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin miktarı piyasa fiyatları ile çarpılır ve bunların toplamı alınır.
- GSYH = Mal ve hizmet fiyatı x Mal ve hizmetin miktarı
- Gelir yönteminde; belirli bir dönem içinde ekonomi bünyesinde elde edilen tüm gelirlerin toplamı alınır.
GSYH = Ücretler + Faiz + Rant + Kâr + Diğer gelirler
2024 yılı için yeni açıklanan yüzde 3.2’lik büyüme oranımızın ne ifade ettiğini gelir yöntemiyle, yani hepimize ait gelirlerin toplamından oluşan ülke gelirine bakarak yorumlamak mümkündür.
Yüzde 3.2 büyüme demek, gelirin enflasyonun üzerinde yüzde 3.2 artması demektir. Bu durumda sormak gerekir; maaşında yüzde 45-50 artış oranı gören var mı? Veya küçük işletmelerde yüzde 45-50 kâr artışı sağlayan var mı?
Elbette az da olsa istisnalara rastlamak mümkün olsa da, genel tabloda bu artışları yakalamak şöyle dursun; işini kaybeden veya dükkanını kapatan milyonlarca kişinin varlığını üzülerek izlemekteyiz.
Peki o zaman ‘gelir hesabıyla’ bu büyüme nereden geliyor?
Milli gelir içinde emek gücünün aldığı pay yıllar içinde devamlı azalırken, sermayenin kârı devamlı artış gösteriyor. Bunun sonucu da, gelir dağılımının daha da bozulması oluyor. Yani ekonomi büyürken, bu büyümeden herkesin birlikte nasiplenemediğini, tam tersine büyük halk kesimlerinin eksilen reel gelirleri ile fakirleştiğini izliyoruz. Esas sorun; kur geçişkenliği ile artan enflasyonun dengeleri bozması ve rant kapısını aralaması oluyor. Kaldı ki bu büyüme oranı da yetersizdir. Zira sürekli cari açık veren bir ekonominin dış borç ödeme kapasitesi de düşük olur. İmalat sanayimiz, sanayi sektörünün dörtte üçünü oluşturmakta ve burada daralma (%-0,2) olduğu görülmektedir. Üstelik bu yetersiz büyümeye en büyük katkı tüketimden gelmektedir. Hane halkı tüketiminin GSYH içindeki payı yüzde 59,2’dir. Bu da en yoksul kesimin milli gelirden aldığı payı azaltmakta, en zengin kesimin payını ise artırmaktadır.
Geleceğe dair tabloyu nasıl okuyabiliriz?
İmalat Sanayi Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI) tam 11 aydır eşik değer olan 50’nin altında seyretmektedir. Bu veriler önümüzdeki dönemde de imalatçılarımız için riskli bir tablo çiziyor. Yani bu endeksi geleceğe dair fikir vermesi bakımından, sektör faaliyetlerinde daralmaya işaret olarak okuyabiliriz.
Peki istihdam yaratmayan büyüme olur mu?
Olmuş. TÜİK’e göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı (âtıl iş gücü) Ocak 2024’te yüzde 26.1 iken, Ocak 2025’te yüzde 28.1’e yükselmiş.
Peki bu kayıp ne sonuç getirmiş?
Reel gelir düşerken ağır borç yükü altına giren halkın yoksullaşmasını…
Şimdi bütün bu gerçeklerin yanında müjde olarak sunulan 15.463 dolarlık 2024 yılı kişibaşı gelirimize bakalım. Dolar enflasyonuna, kurun baskılanmasına ve hesap dışı tutulan sığınmacılara rağmen ancak bu kadar olabilmiş. Üstelik tam 12 yıl önce 2013 yılındaki kişi başı gelirimiz zaten 12.489 dolardı. Bu kadar uzun sürede iniş çıkışlar yaşadıktan sonra geldiğimiz seviye yüzde 24 fazlasıdır. Ve o tarihlerde hesap dışı kalan sığınmacı gerçeği de yoktu. Bugün dünyada bu konuda 64. sıradayız (IMF). Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan üzerimizdedir. Üstelik IMF verilerine göre 2000 yılında Türkiye’nin kişi başına düşen milli geliri dolar bazında Bulgaristan ve Romanya’nın 2 katından fazlaydı. Yakın çevremizdeki bu ülkelerle yapacağımız bu kıyaslamalar hakikate daha kolay ulaşmamızı sağlayabilir.
2003 yılında dünyada 69. sıradayken bugün bütün iyileşme sadece 5 basamak çıkmış olmaktır. Neye sevindiğimize bakarken diğer değişkenleri de görelim…
Ülkemizdeki sığınmacılar üretime yaptıkları katkılarıyla; yani artırdıkları üretim miktarı ve fiyat artışları ile hesabın içindeler ama sıra milli gelirin nüfusa bölünmesine gelince hesap dışındalar. Buradan doğru sonuç çıkar mı?
O zaman bu hesabı da biz yapalım…
GSYH 1 trilyon 322 milyar dolar olduğuna göre 4 milyon da sığınmacı ilavesiyle 85.6 milyon olan nüfusumuz 89.6 milyona çıkmış olur.
Bu durumda da; 1.322 / 89.6 = 14.754 dolar kişi başı gelire ulaşırız (15.463 dolar yerine). 700 dolar fark az mıdır?
Kaldı ki hangi 5 kişilik bir ailenin yıllık geliri 5x 15.463 = 77.315 dolar, yani 77.315 dolar x 36.40 = 2.814.266 TL’dir?
Sonuç olarak; elbette bu ortalama bir değerdir ama nüfusun yüzde 70’i için yıllık 3 milyon liraya yakın bir aile geliri hayali bile kurulamayacak seviyeyi ifade eder. Bu da sağlıksız bir gelir dağılımının eseridir.
Türkiye’nin yüksek enflasyon-düşük kur tercihi ile “yüksek gelirli ülkeler” ligine girdiğini ilan etmek için de şimdilik erkendir. Zira ülkelerin 2024 GSYH performansları, Dünya Bankası’nın 1 Temmuz 2025 tarihinde güncelleyeceği yeni eşik değerlere göre sınıflandırılacaktır. 2023 yılı için belirlenmiş sınıra göre yüksek gelir çıtasını (14.005 dolar ve daha üstü) şimdilik geçmiş gözüküyoruz. Ben de bu arada kendi ölçülerimize göre daha anlaşılır bir değerlendirme yapmak istedim.