28 Mart 1986 günü sabahı, Zafer Parkı’nın hemen arkasında, Danıştay’ın bitişiğindeki büronun en üst katının penceresinden ağaçları, kuşları, parkta dinlenen insanları izliyordum. Parka bir anda Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin işçileri ellerinde motorlu testerelerle daldılar. Dört bir koldan devasa çınarları, ıhlamur ağaçlarını dibinden kesmeye başladılar. Yanık kokusu, etrafa saçılan talaşlar, toz duman içinde kaldı bütün park. Vatandaşların bir kısmı devrilen dev ağaçların altında kalmamak için kaçışırken duyarlı insanlar belediye işçilerine engel olmaya çalıştılar.
Önce dondum kaldım, olanı biteni kavramaya çalıştım, sonra ben de fırladım gittim gözlerimin önünde girişilen bu çevre katliamına engel olabilmek için.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin otopark yapmak için başlattığı bu ağaç kıyımı halkın büyük tepkisini çekmişti. İşçilerle tartışırken parkın tam arkasında bulunan Danıştay’ın 200’den fazla çalışanı da Zafer Parkı’nı doldurup işçilere engel oldular. Bu kalabalıkta artık ağaç kesimine devam etmeleri olanaksızdı. Yürütmenin durdurulması istemiyle, İdare Mahkemesi’ne başvuruldu. Ağır hasarla da olsa Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy’un Zafer Parkı’nı kazarak altına otopark yapma projesine engel olmuştuk hep birlikte. Davanın açılır açılmaz, aynı gün içinde 5. İdare Mahkemesi “Park içindeki ağaçların kesimi işlemine başlanılmış olmasının, giderilmesi mümkün olmayan zarar doğuracağının açık olduğu” gerekçesiyle, yürütmenin durdurulmasına oy birliği ile karar verdi. Bu karar, Danıştay’ın aldığı en hızlı yürütmeyi durdurma kararıydı belki de. Zafer Parkı bugün yerinde duruyorsa, bize “Ankara’da hâkimler var” dedirten o hukukçular sayesindedir.
Altınsoy’un pervasızca giriştiği o katliamına gazetelerin bir kısmı attıkları başlıklarla çanak tutarlarken, bir kısmı da ağaç katliamına dikkat çekmişlerdi. 29 Mart 1986 tarihli gazetelerden Zafer Parkı katliamıyla ilgili haberlerden birkaç başlık;
Milliyet, “Altınsoy’dan milyarlık projeler”, Güneş, “Kızılay’da park sorunu çözülüyor”, Ulus, “Ankara’da ağaç katliamı”, Hürriyet, “Ağaç bayramında, ağaç katliamı”, Cumhuriyet, “Çınarları Danıştay da kurtaramadı”, Tercüman, “Parktaki ağaçların kesilmesini vatandaşlar protesto etti”.
Danıştay’ın 200 çalışanı Bölge İdare Mahkemesi’ne dava açıyor
28 Mart 1986 günü, yani dev çınarların, ıhlamur ağaçlarının kesildiği sıralarda, Danıştay’ın 200 çalışanı Bölge İdare Mahkemesi’ne yürütmenin durdurulması istemiyle dava açtılar. Davacılar iptal nedenleri olarak;
1- Plân değişikliğinin Ankara’nın zaten az olan yeşil alanını daha da daraltacağını
2- Parkın yerinin otopark yapımına uygun olmadığını ve trafiği aksatacağını,
3- Zafer Anıtı’nın karşısına yapılacak bir otoparkın, anıtın bütünlüğünü bozacağını ileri sürdüler.
Dava süreci sonunda Altınsoy’un milyarlık projelerinden biri, mahkeme kararıyla iptal edilmiş oldu. Bugün ne Altınsoy var, ne de partisi. Mehmet Altınsoy rahmetli oldu, partisi ANAP da tarihe gömüldü.
Ancak çevre düşmanlığı durmuyor, bu dönemde de birilerinin elinden balyozlar, kazmalar eksik olmuyor. Üstelik artık dev iş makineleriyle tarih katliamı yapıyor, Cumhuriyet’le özdeşleşmiş tarihi binaları bir gecede yerle yeksan edip önünde sırıtarak zafer işaretleri yapıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde virüs salgını nedeniyle insanların evlerine kapanmak zorunda kalmalarını da fırsat bilerek ellerine balyozları, kazmaları aldılar, Ankara’yı ve Cumhuriyet’in eserlerini yok etmeye devam ediyorlar. Saraçoğlu mahallesinden başladılar, Güvenpark’a geçtiler.
Yalnızca Ankara mı? Dipsiz Göl yok edildi, kumlarına çıplak ayakla bile basılması sakıncalı görülen Salda Gölü dozerlerle, damperli kamyonlarla mahvedildi.
Ne uğruna?
Gözlerini para hırsı bürümüş birtakım “işadamlarına” daha fazla para kazandırmak uğruna!
Malını mülkünü, parasını öbür tarafa götürebilen yok beyler!
Arkanızda güzel şeyler, onurlu bir isim bırakın yakınlarınıza.
Güvenpark için bir hukuk mücadelesi başladı. Arkasında onurlu bir isim bırakmak isteyen hukukçulara güvenmek istiyoruz. Tıpkı 1986’da Zafer Parkı’nı kurtaran hukukçular gibi.
“Ankara’da hâkimler var” demek istiyoruz.