Bir toplum, öğretmene değer verdiği oranda gelişme gösterir. Öğretmenin iyi yetişmesi kadar ülke yükselir. Son yıllarda, “Eski lise mezunları bugünün çoğu üniversite mezunundan daha bilgiliydi” sözünü sık sık duymamız anlamlıdır. Eğitimin her kademesinde elle tutulurcasına geriye gidiş görülüyor.
Zaman zaman okullara uğrar, müdürle, öğretmenlerle görüşür, tanışırım. Onlara, 1963 yılında başlayan Ağrı, Tutak ilçesi Çırpılı köyü öğretmenliğimden 2000’e gelindiğinde Bilkent Üniversitesi öğretim görevlisi düzeyine uzanan uzun yolculuğumdan kısa anılar anlatırım. Gitmişken birer kitap armağan ederim. Bir okul müdürüyle tanışmamız çok ilgi çekici oldu. Müdüre Hanıma, hangi öğretmen okulunu bitirdiğini sordum. Küçümseyici bir tavırla birden:
“Ben öğretmen değilim!” dedi.
Şaşırdım! Dondum kaldım!
Hiçbir kurumda böylesini göremezsiniz. Gözümüz gibi koruduğumuz çocuklarımızın en iyi yetişmesini istemiyor muyuz? Şu anda “öğretmenlik mesleği” adı var, ancak okulu yok! Öğretmen okulu dışında nerdeyse her kaynaktan öğretmen alındığı söyleniyor. İki saatlik sınavla öğretmen olunuyor. Benim kuşağım, ilkokul sonrası öğretmen okulunda altı yıl okur ilkokul öğretmeni, üzerine bir dört yıl süreli eğitim enstitüsüyle ortaöğretim öğretmeni olunurdu. Bu okulları bitirenlerin atamaları hemen yapılırdı. Son yıllarda bir de “sözleşmeli öğretmen” türü çıktı! Mevsimlik işçi sanki.
Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenin değerini göstermek için “Başöğretmen” unvanı aldı.
İlhan Demiraslan’ın iki dizesi aklıma geliyor:
“Atatürk dedim iptida (önce)/Önümü ilikledim” Onun benzeri öğretmene pek yakışır. “Öğretmen dedim iptida/Önümü ilikledim” Öyle olmalı.
Köy Enstitüleri, her yönüyle örnek birer eğitim kurumuydu. Ondandır oradan üstün başarılı öğretmenler, yazarlar, sanatçılar yetişti. UNESCO, dünya gençliğine örnek bir eğitim kurumu olarak sundu. Şimdi oradan yetişenlerin çocukları, torunları o öğretmenleri kaynak olarak gösteriyorlar. Örneğin, “Bir köy enstitülü öğretmenin çocuğu olarak…/Bir köy enstitülü öğretmenin torunu olarak” diye söze girenleri görüyoruz. Onlar gerçek öğretmen oldular. Onların onlarcası iyi yazar, iyi ressam, profesör oldular, topluma yön verdiler. Onlar örgütlenmeyi önemsediler; TÖS’ü, TÖB-DER’i kurdular, arkalarından yüz binlerce öğretmen yürüdü.
Ünlü gazeteci Metin Toker’e bir söyleşide soruldu:
“Gazetecilik nasıl bir meslektir?” Sayın Toker şöyle yanıtladı: “Hakkıyla yapılırsa muhteşemdir.”
Metin Toker sözünü öylesine etkili söylemişti ki yıllardır tınısı usumda. Aslında sayın Toker’in bu sözü öğretmenler için daha geçerlidir. Öğretmen iyi yetişmişse, öğretmenlik en görkemli meslektir. Cılavuz Öğretmen Okulu’nda şunu öğrenmiştik: “Tanrı yere inip meslek seçecek olsa öğretmenliği seçer!” Sözleşmelisini değil, gerçek öğretmenliği.
Yarını öğretmen kuracak! Yetiştiği, değer verildiği oranda.