“Onlar da bizim trafik ışıklarımızı kırdılar. Birkaç kişi öldüyse ne olmuş ki?” diyor dolmuşta gazetesini okuyan hayli ilerici teyze. Nasıl da katılaşıyoruz ve çirkinleşiyoruz erkekleştikçe. Tırnak diplerimizde hep o devlet babanın DNA’sı. Her gün tecavüze uğramaktan içselleştirmiş miyiz durumu? Madde 438 mülgadır, fahişeye tecavüz durumunda ceza yarı yarıya indirilir hükmü geçerli değildir artık, yine de Kocaeli’de katledilen bir kadın kons olduğundan giremez gazete sayfalarına. İstemediği işi yapan herkes sistemin fahişesidir, yaptığımız hep komple muamele.
Eşref-i mahlukattan bir şey kalmıyor geriye. Cins-i latif masaya yumruğunu vuruyor. Sevilmedikçe sertleşiyor bir toplum, yara almamak için insanlıktan çıkıyor. “Kalbimiz kurusun unutursak” derken gerçekten acı çeken birkaç yürek eziliyor kamu mallarının arasında. Yaradılanı yaradandan ötürü sevmeyi şiar edindiğini iddia eden bir kalabalık, Allah yarattı demeyip bildiği gibi sevmek istiyor halkını. Hep bizim iyiliğimizi düşünüyor, inancı bunu emrediyor, öyle söylüyor. Yeryüzü sofraları kuruluyor beş yıldızlı otellerin karşısına, alınıyor ellerinden argümanları.
Bir toplum hızla katılaşırken kadın duyarlılığı bir barikatın arkasında şefkatli elleriyle okşuyor toplumun duygulanım bozukluğunu. Kadınlar var meydanlarda kamu mallarının karşısında vicdanlarıyla duran. Kadınlar var, gencecik çocuklarını yurdun top yekûn kurtuluşu için şehit veren. Kadınlar var, her Cumartesi evladının kemiklerinin nerede olduğunu inatla soran. Kadınlar var 62 yaşında gözaltında çamaşırı çıkarttırılıp yere çömeltilerek öksürtülen, genital aramaya maruz kalan. Kadınlar var yaralarımızı sağaltan. Onun için istemiyorlar hamile karınlarımızla ortalıkta boy göstermemizi, onun için tecavüzcüsüne direnen kadına hapis cezası isteniyor erkek devlet tarafından. Ana gibi yar olmuyor bize devlet. Bir annenin sütten kestiği çocuğu gibi öyle mahzun kalıyoruz devlet analıktan vazgeçip baba olduğunda. Ananın bedduası tutmuyor ne de olsa. Baba yürekten beddua edebiliyor da, anne yüreği dayanamıyor. Baba gibi yukarıdan yukarıdan konuşuyor devlet baba. Kız çocuklarını prensesi gibi görmüyor bu baba. Cariyesi gibi görüyor. Daha beş yaşındayken babasını cezaevinde ziyarete gittiğinde eteğindeki metal düğmeler nedeniyle eteği çıkarttırılan kız çocukları var bu ülkede. Herkes devlete gebe, herkes devletten hamile olsun isteniyor. Sürekli ırzına geçiliyor toplumun o nedenle. “Direnme sen de zevk alacaksın” diye haykırılıyor zevkin doruğunda, Tecavüzcü Coşkun’un meşhur kahkahası eşliğinde. İşte o yüzden yeni bir doğumun sancıları çekiliyor şimdilerde. Yaptıklarının sorumluluğunu alıp kendini ihbar edebilme olgunluğunda, ama inadına çok genç bir direniş yepyeni bir ülke için büyütüyor karnındaki sözü. Bir isyan bayrağı gibi taşıyor onu karınlarında bu yurdun kadınları. Göğüslerini gere gere yürüyorlar sokaklarda. 28 günde bir kanayarak iyileşen kadınlar kırkını çıkarıyorlar elleriyle büyüttükleri bebeklerinin. Gaz maskesi, Talcidli süspansiyon, deniz gözlüğü, her şey hazır. Doğum çantaları beylerinin otomobillerinde.