Siyaset ne acayip bir mecra. Millet İttifakı’nı oluşturan partiler arasında sorun yokmuş gibi görünüyordu. Seçim kazanıldıktan sonra yapılacak işler 2 bin 400 başlık altında ayrıntılandırılmış, CB yardımcılığı ve bakanlıklar bölüşülmüş, sıra milletvekili aday listelerine gelmişti…
Tek eksik vardı, o da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun (KK) CB adayı olarak ilanı. İttifak tam da bu noktada siyasi suikasta uğradı. İYİ Parti lideri Meral Akşener (MA), KK’nin kazanacak aday olmadığını savundu; hayli sert ifadelerle suçladı karaladı masayı. Öyle ki, İstiklal Harbi günleriyle kıyasladı bugünkü durumu; İstanbul ve Ankara belediye başkanlarını “ateşten gömlek” giymeye çağırdı ve terk etti masayı.
Masanın devrilmesi, tek adamın dinci ırkçı faşist iktidarından kurtulma umudunu kararttı haliyle. Aslında karamsarlığa gerek yoktu. MA’nın kalkmasıyla masa devrilmemişti; tersine, masa ile sol partiler ve HDP arasında MA kaynaklı psikolojik duvar ortadan kalkmıştı. Yani, hukuk devleti ve demokrasi vaat eden KK’nin ilk turda olmasa da ikinci turda CB seçilmesi olasılığı çok da azalmamıştı. Neyse ki, İstanbul ve Ankara belediye başkanlarının CB yardımcısı olması gibi bir formülle MA masaya geri döndü; KK masanın ortak CB adayı ilan edildi; tek adam faşizminden seçim yoluyla kurtulmayı umut edenlerin moralleri bir parça düzeldi.
***
SİYASET NEDİR?
Birkaç güne sığan süreç gösterdi ki, 30 yıla yakın siyasi deneyimine karşın, tarih doktoru MA ilm-i siyaset bilgisinden ve tecrübesinden yoksundur, bu yaştan sonra öğrenmesi de olası değildir.
İlm-i siyaset nedir? Ondan önce siyaset nedir?
Siyaset, devlet yönetimine ilişkin görüş ve ilkeler bütünü demek. İlkçağ kent (polis) yönetimine ilişkin görüş ve ilkeler anlamında politika olarak da adlandırılıyor. Platon, Devlet adlı eserinde Atina kent devletinin nasıl ve kimler tarafından yönetilmesi gerektiğini anlatırken filozof krallar ve yöneticilerden söz etmiş. Ne var ki, filozof yöneticiler hayali hep hayal olarak kalmış.
Devlet yönetimi anlamındaki dar tanımı dışında siyaset İslam coğrafyasında idam cezası anlamına geliyor. Bunlar dışında siyasetin çok daha kapsayıcı bir tanımı da var. Buna göre insan sosyal bir canlıdır; Aristo’nun deyişiyle, insan doğası gereği politik bir hayvandır; yani, kendisini gerçekleştirebilmek, en iyiye ulaşıp mutlu olmak için topluma, yasalara ve devlete ihtiyaç duyar. Arılar ve karıncalar da toplu halde yaşarlar ama daha iyi yaşamak üzere siyasal birlik kurmak sadece insana özgüdür…
Bu söylenenlere eklemek uygun düşerse, insanın olduğu her yerde siyaset vardır. Dünyada ne kadar insan, sınıf, toplum varsa o kadar farklı siyasetin olduğu söylenebilir. Çünkü siyaset (bireysel, toplumsal, sınıfsal) farklı çıkarların ve fikirlerin karşılaştıkları hem çatışma hem de uzlaşma ve işbirliği faaliyetidir. Çatışmacı siyasetin en vahşi pratiği savaştır; iç savaş olabileceği gibi devletler arası savaş da olabilir. Mao Zedung’un tersinlemesiyle, “Siyaset kan dökülmeyen savaş; savaş ise kan dökülen siyasettir.”
Başka bir tanıma göre de, “Siyaset, farklı çıkarlar arasında bölünmüş toplumların, şiddet içermeyen özgür tartışma yoluyla yönetilmesidir.” (Bernard Crick)
***
İLM-İ SİYASET NEDİR?
Sözün özü, siyaset, iktidar ilişkisidir; insanın bütün kişisel ve sosyal faaliyetlerinde siyaset vardır. İlm-i siyaset ise, beşerî yaşamın her alanındaki iktidar ilişkisinin teorisi ve pratiğidir.
Olumsuz anlamıyla ilm-i siyaset, demagojiyle, dinbazlıkla, hile ve kurnazlıkla icra edilir. Menfi (negatif) ilm-i siyasetçi ilkesizdir, sinsidir, vicdansızdır, ahlaksızdır, tutarsızdır, üç kâğıtçıdır, zorbadır; gizlenir, olduğundan farklı görünür, takiyye yapar, yalan söyler, bir dediği diğerine uymaz, ötekileştirir, ayrıştırır… Ve elbette çalar çırpar, hiyerarşik hırsızlık ve soygun düzeni kurar.
Olumlu (müspet) anlamıyla ilm-i siyasetin temelinde ise hakikate ve ilkelere sadakat, dürüstlük, samimiyet, adalete inanç, ortak iyiyi arama ve ezilenleri koruma içgüdüsü vardır. Müsbet ilm-i siyasetçi ahlaklıdır, vicdanlıdır, yalan söylemez, hakikate sadıktır, takiyye yapmayıp olduğu gibi görünür, barışçıdır, insanları ayrıştırmaz ötekileştirmez, herkesi eşit yurttaş kabul eder… Ve elbette hırsızlarla soyguncularla mücadele eder, kamu kaynaklarını adil paylaştırır.
Müspet ilm-i siyasetçi, aynı zamanda akıllı, bilgili ve usta siyasetçidir. Öncelikli çabası, kırmadan dökmeden, uzlaşarak amacına ulaşmaktır. Bunun için aklını kullanır; karşı tarafın imkân ve kabiliyetlerini doğru analiz eder, atacağı adımı söyleyeceği sözü isabetli belirler… Ve elbette yeri geldiğinde masaya yumruğunu vurmaktan geri durmaz.
**
Müspet ilm-i siyasete ilişkin, ders olması gereken nice kıssa vardır.
Örneğin, komşusunun tavuklarından müşteki adamın kıssası:
Adam, bitişik komşusunun tavuklarından müştekidir. Tavuklar bahçesine girip çiçekleri mahvetmekte, ortalığı kirletmektedir. Durumu birkaç kez komşusuna iletip ricada bulunur ama komşusu oralı olmaz. Tavuklar bahçeyi işgale devam ederler. Komşusuyla kötü olmak istemeyen adam çare düşünür. Gidip bakkaldan birkaç yumurta alır, hafiften çamura bular; akşam komşusuna seslenir: “Komşu, senin tavuklar benim bahçeme yumurtlamışlar, al şu yumurtalarını!”
Hayırsız komşu sahte mahcubiyet duyguları içinde teşekkür edip yumurtaları alır. Ertesi gün adam, komşusunun bahçesini tel örgüyle ayırdığını ve tavuklarının öte yana geçmesini engellediğini müstehzi bir memnuniyetle seyreder.
**
Yaşlı çiftçinin mahpus oğluyla mektuplaşması da müsbet ilm-i siyasete ilişkin başka bir kıssadır. Yaşlı baba hapishanedeki oğluna yazar: “Oğlum, tarlanın sürülüp ekim yapma zamanı geldi; fakat ben artık çok yaşlıyım, ne yapacağımı bilemiyorum.”
Mahpus evlat, babasına cevap yazar: “Aman baba, sakın tarlayı sürme, adam bulup sürdürme! Ben oraya silâhlar gömdüm.”
Bu mektuplaşma hapishane yönetiminin dikkatinden kaçmaz elbette. Gardiyanlar zaptiyeler silahları bulmak için yaşlı adamın evini basıp tarlayı boydan boya kazarlar.
Baba oğlunu ziyaret eder, üzüntüyle olan biteni anlatır. Oğuldan müstehzi yanıt: “Baba, tarlayı ekebilirsin.”
***
KÖTÜ SİYASETÇİ
Bütün bu anlatılanlardan sonra İYİP Başkanı MA’nın masayı tekmelemesi, “kumar ve noter masası, artık millet iradesini yansıtmıyor” diyerek karalaması, KK’nin adaylığını “şahsi hırs”, “ölüm karşısında sıtmaya razı olmak” diye aşağılaması; Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının fi tarihinde CB yardımcısı olacakları vaadiyle masaya dönmesi analiz etmeye değer mi?
Uzun söze ve analize gerek yok. MA masayı devirdiğinde sanıldı ki, “Kafasında mutlaka bir plan vardır, yoksa masadan bu kadar kolay çekilmez.” Anlaşıldı ki, değil B ve C planları, A planı bile yokmuş. Anlaşıldı ki, ülkücü refleksiyle masayı tekmeledi. Masayı tekmelemesini, Kılıçdaroğlu’nun “418 milyar doları halka geri verme” sözü ve gazeteci Serpil Yılmaz’ın “İyi Parti ‘5’li çete’yle görüştü” iddiasıyla birlikte düşünmek gerekiyor.
Anlaşıldı ki, demokrat, antifaşist, toplumun her kesimiyle barışık, yolsuzluğu hırsızlığı olmayan, hırsızlardan hesap sormayı vaat eden, “hak hukuk adalet” diyen bir aday profili İYİP’in ülkücü kanadına ve AKşener’e fazla geldi. Fazla gelen bir husus da KK’nin etnik ve inanç aidiyeti. AKşener, KK’nin adaylığına kazanamayacağı için değil, kazanmasını istemediği için karşı çıktı. Ancak, MA’nın masayı ülkücü refleksle tekmelemesi, İYİP’in seküler milliyetçi kanadında karşılık bulmadı, tepkiyle karşılandı. Hiç bu kadar tepkiyle karşılanacağını öngöremeyen MA, tepkiler üzerine masaya dönmek zorunda kaldı. Eh, siyaset biraz da üç beş adım sonrasını görmeyi gerektirir.
Ezcümle, Tansu Çiller / Mehmet Ağar çömezi MA kötü siyasetçidir, negatif anlamıyla bile ilm-i siyaset yoksuludur. Bu yaştan sonra da ilm-i siyaseti öğrenmesi ve ıslahı mümkün değildir. Ülkücü refleksi her an depreşebilir, KK’nin HDP ile görüşecek olmasını bahane edip yine masayı tekmeleyebilir. Millet İttifakı’nda olan bitene bir de bu açıdan bakmakta yarar var.
Umulur ki, demokrat, antifaşist, toplumun her kesimiyle barışık, yolsuzluğu hırsızlığı olmayan, hırsızlardan hesap sormayı vaat eden Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilir ve Türkiye’nin rotası hukuk devletine çevrilir.