Kasım Süleymani’nin öldürülmesine karşı çıkmayanları “Amerikancı” diye eleştirme ilkelliği, karşılığında hemen “sen de gerici, İslamcı faşist”cisin ilkelliğini yaratabilecek bir ilkelliktir.
Amerika, Prof. Dr. Ali Ercan da işaret ettiği gibi, gerici rejimleri tamamen yok etmez; arada bir böyle cezalandırır. Bu bir…
Kudüs Gücü Bir bakıma İran Ordusu demek olan Devrim Muhafızları ordusunun hem dış operasyonlardan sorumlu “Özel Kuvvetler”i; hem de İngiliz MI-6’sı (Military Intelligence-6) gibi dış istihbarat kuvveti. (İngilizlerin bir de MI-5’i, Military Intelligence-5’i var. Bu ABD’deki FBI gibi iç istihbarattan sorumlu…) Kasım Süleymani ise, general unvanına bakmayın, hayata ilkokul mezunu bir inşaat işçisi olarak başlamış. Harbiye marbiye hak getire… Bildiğiniz “alaylı”… Ama hayatın, savaşların, operasyonların içinde pişmiş. Önce Humeyni’nin gözüne girmiş, sonra Hamaney’in. Kudüs Gücü ve Süleymani doğrudan “dini lider”e bağlı.
“Dış operasyon”, “dış istihbarat” ifadelerine dikkat lütfen ve 1990’lar Türkiye’sindeki Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve benzer faili meçhul kalmış cinayetlerine… Bu cinayetlerin hemen hepsinin dosyasının bir yerinde Selam-Tevhid Kudüs Ordusu adı altında karşımıza çıkmıştı. Bu cinayetlerin sanıklarının yine hemen hepsinin İran’da eğitilmişliğinden söz ediliyordu bu DEVLET dosyalarında.
Bırakın Süleymani’yi, Kudüs Ordusunu, bizatihi İran, özelikle İslam Cumhuriyeti olduktan sonra bütün bölge için de, Türkiye için de tekinsiz bir devlet. Eski bir devlet geleneği var. Bizcileyin bir sürü devlet kurup yıkmışlar. Humeyni darbesine kadar çok sıcak değilsek de, çok da soğuk değildik. Ama Humeyni’den sonra İran yönetimi laik olmasından dolayı Türkiye’yi ve laik Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ü açık açık “şeytan” diye niteledi; tıpkı Türkiye’deki benzerlerinin “deccal” demesi gibi…
90’lardaki cinayetlerde Türk kamuoyu neredeyse tereddütsüz İslamcı gericiliği ve onun arkasında da İran’ı suçladı. Çünkü istihbarat kayıtları, polis tutanakları, savcı iddianameleri böyle diyordu ama, onlar demese de kitle buna inanıyordu zaten. Daha, öldürülmesinden üç gün sonraki cenaze töreninde Uğur Mumcu’nun ardına takılanlar bu sezgiyle “Türkiye İran olmayacak” diye haykırmıştı.
Bu konuda bazı çevreler, ki bunlara cinayet kurbanlarının kimi yakınları da dahildir, bu cinayetlerde İslamcıların, İran’ın dahli olduğuna inanmadıklarını ifade ettiler. Dinleyenlerin, okuyanların şaşkın ve kızgın bakışları önünde…
Doğrudur. Savcı iddianameleri, polis raporları, özellikle siyasetçi açıklamaları dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de her zaman doğruyu yansıtmayabilir. Sık sık doğruyu çarpıtabilir, hedef şaşırtabilir hatta. “Türkiye İran olmayacak” diyenlerin elinde de hissiyatları ve sezgileri dışında başka kanıt yoktu elbette. Bu cinayetlerin İslamcılarla, hele İran’la ilgisi olduğuna inanmadığını söyleyenler, hele “yakınlar” “katillerin tetik çekerken, bombacıların bomba yerleştirirken yanında mıydınız birader” derlerse, yine elbette cevap zor.
AMA ONLARA DA AYNI SORU SORULABİLİR: PEKİ SİZ YANLARINDA MIYDINIZ DA BU KADAR GÜVENLE “HAYIR ONLAR DEĞİLDİR” diyebiliyorsunuz?
İşin içinde ABD, İsrail, Kürtçü hareket, sermaye v.b. başka unsurlar da bulunmuş olabilir. Türkiye Cumhuriyet’i unsurları bilerek bilmeyerek sessiz kalmış olabilir. Ama bütün bunlar, İslamcı faşist unsurların, İran’ın masum olduğunu göstermez. Alemin eli kirli de bir tek İslamcılar, İran mı masumdu? Hele İslamcı İran’dan söz ediliyorsa!.. Bu iki…
Ancaaak… Ortada Amerika gibi tescilli alçak katil varsa, biz ne kadar haklı olarak sevmezsek sevmeyelim bağımsız, egemen bir ülkenin resmi bir devlet görevlisinin, üstelik bir üçüncü ülkede, hem de böyle göstere göstere, davul zurna ile ilan ederek öldürülmesi söz konusuysa, Kasım Süleymani’ye biz elbette”vah vah” diyip yas tutmayız, ama sırf Kasım Süleyman’iden, İran’dan nefret ediyoruz diye Amerika’ya da “eline sağlık” demeyiz.
Kasım Süleymani’ye “oh olmuş” diyen de, “Amerika’ya kafa tutuyordu, yazık oldu” diyen de kendi açısından haklı olabilir. Ama her iki tarafın da bardağın dolu ya da boş tarafına baktığı açık… Süleymani’ye “oh olmuş” da denilebilir; “antiamerikandı, yazık oldu” da denilebilir. Ama bir tarafın ötekine “Amerikancı”, öteki tarafın bu tarafa “İslamcı-cı, gerici-ci” demesi son derece anlamsız, son derece saçma. Nihayet iki katil birbiriyle hesaplaşıyor.
Peki bize ne oluyor? Ne Amerika can ciğer dostumuz, ne de İran… Bu cinayetin yaratabileceği dalgalar, hele başımızda bir AKP varken bize de vurmasın, o kadar!