Geçen hafta “Kim stokçu, kim depocu?” başlıklı yazımda, ‘stokçuluğu cazip halden çıkartacak’ çözüm önerilerinin ilk sıralarında yer verdiğim ‘lisanslı depoculuk’ kısmını bu haftaya ertelemiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Lisanslı depoculuğun kanunu çıkalı 16 sene olmasına rağmen gelişimi yavaştır.
14 Aralık 2021 tarihi itibariyle Ticaret Bakanlığı istatistiklerinden:
- Lisans verilen lisanslı depo sayısı 159,
- Mevcut lisanslı depo kapasitesi 8.3 milyon ton,
- Kuruluş izni verilen lisanslı depo sayısı 260,
- 260 şirketin öngörülen kapasitesi 16 milyon ton,
- Seçilen ürünler; hububat, bakliyat, yağlı tohumlar, pamuk, fındık, zeytin / zeytinyağı, kuru kayısı ve Antep fıstığıdır.
Mevcut lisanslı depo kapasitesi olarak 8.3 milyon ton veya 2 katı olan 16 milyon ton oldukça yetersizdir. Zira sadece hububat yıllık rekoltesi 37 milyon tondur. Bakliyat yıllık rekolte 1.3 milyon ton, yağlı tohumlar 4 milyon ton, zeytin 1.7 milyon ton, pamuk (kütlü) 1.6 milyon ton, fındık 700 bin ton, kuru kayısı 100 bin ton, Antep fıstığı 300 bin ton olmak üzere bu gün için elverişli bulunan ürün kategorilerinin toplam yıllık üretim hacmi 47 milyon ton civarındadır.
Lisanslı depo soğuk ve donuk muhafazayı da kapsamalıdır. Örnekleri yazının devamında belirteceğim. Bu durumda yıllık 55 milyon tonluk sebze meyve kapasitesini de dikkate almak gerekir. Yarısını yukardaki üretim hacmine ilave etsek, ‘47+25= 72 milyon ton’ büyüklük ortaya çıkar. Henüz et ve süt ürünleri kategorilerini hesaba dahil etmiyoruz.
Lisanslı depoculuğun başlıca amaçları nelerdir?
- Hasat döneminde arz yığılması sebebiyle oluşan fiyat düşüşlerinin önlenmesi,
- Finans sıkıntısı çeken küçük çiftçinin ve ürün sahibinin, getirdikleri ürün karşılığında aldıkları ürün senetleri aracılığıyla bankalardan kredi ve finansman imkânısağlamaları,
- Güvenli ve sağlıklı ortam katkısıyla gıda güvenliğinin artması,
- Lisanslı depodaki ürünlerin bağımsız laboratuvarlarda (olması gereken) analiz ve sınıflandırmasının yapılması,
- Böyle olunca da gıda sektörünün istediği sınıf ve kalitedeki ürüne daha kolay ulaşılabilmesi,
- Neticede lisanslı depoculuğun, ürünün varlığına ve kalitesine güvence veren bir sistem sunabilmesidir.
- Ürün Bankacılığı da sayılan bu sistem güven unsurunu ilk sırada tutar.
- Dolayısıyla bu önemli göreve parayı bastıran herkes aday olamamalıdır. Şirketin hangi ortaklar tarafından kurulduğu iyi izlenmeli ve onay aşamasında titiz davranılmalıdır.
Lisanslı depo stokçuluk yapar mı?
- Bu konuda iddialar var. Ancak biz bunu bilemeyiz. Her girişimi ayrı değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla toptancı bir anlayışla ‘evet’ veya ‘hayır’ demek doğru olmaz.
- Ancak ülkemizde çiftçilerin veya çiftçi örgütlerinin kurduğu ve işlettiği lisanslı depo olmadığını biliyoruz.
- Üretim bölgelerinde gıda ticareti yapan bazı tüccar ve sanayiciler lisanslı depo sahibidirler. Eskiden her biri aldıkları malı kendi depolarına koyarlarken şimdi lisanslı depolarına koyuyorlar ve bu arada başkalarının mallarını da muhafaza ediyorlar. Yani konu biraz karmaşık hale gelmiştir. Mekân değişince niyet değişmez. Önceden stokçuluk yapmayan şimdi de yapmaz. Elbette tersi de söz konusudur. Olaya bu gözle bakmak gerekir.
- Konunun en gerçek olan tarafı; sistemin şimdilik küçük üreticiye yeterli hizmeti veremediğidir.
- İkinci gerçek; tarım ürünlerinin yatırım aracı olarak değerlendirildiğidir. Elbette sadece bizde değil, küresel anlamda da…
- Ülkemizde de bulunan dünyanın büyük şirketleri ticari beklenti ile tarım ürünleri stokluyorlar. Bu durum depocu-stokçu ayrımını iyice zorlaştırmaktadır.
Lisanslı depoculuğun en iyi uygulandığı ülke hangisidir?
- En yaygın ve başarılı uygulayıcı ABD’dir.
- İdeal olmasının sebebi; güçlü olan kooperatifler kendi depolarını inşa etmişlerdir.
- Bu durum çiftçinin pazarlık gücünü artırıyor. Yani büyük balık küçük balığı yutamıyor. İşte aramızdaki en önemli fark da budur.
Lisans uygulamasını 3 farklı aşamada yürütüyorlar:
a) Soğuk hava depoları; süt tozu, peynir, tereyağı, taze ve dondurulmuş et ve balık, tavuk eti, yumurta, konserve, taze sebze meyveler (-17 / 7 derece arası).
b) Kuru gıda depoları; Hububat, pamuk, yer fıstığı…
c) Üretim, işleme, paketleme tesisleri…
Sonuç olarak; ülkemizde lisanslı depoculuk önemsenmekle birlikte, henüz hem kapasite olarak hem de depolamaya ihtiyaç gösteren kategori adedi olarak yeterli seviyenin uzağındadır.
Konu gıda güvenliğini de yakından ilgilendirdiğinden, topyekûn anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır. Standartlaşma ve kalite denetimi eksik kalırsa, lisanslı depoculuğun en önemli işlevi de devre dışı kalır. Örneğin 2021 yılında herhangi bir taklit tağşiş listesi göremediğimiz gibi ‘hatalı laboratuvar sonuçlarını eleyecek bir komisyon’un da kurulma aşamasında olduğunu duyuyoruz. “Denetimlerde ‘kasıt-kusur’ ayrımı önem arz ettiği için ancak komisyon bu ayrımı yaptıktan sonra ifşa mekanizması işletilmeli” imiş!
Oysa zeytinyağı sahtekârları da bal sahtekârları da süt ürünleri sahtekârları da et ürünleri sahtekârları da baharat sahtekârları da bilerek, tasarlayarak ve kararlı bir şekilde hile yapmaktadırlar ve bundan da asla vazgeçmemektedirler.
İlk 4 kategoriye itiraz edemeyenler, baharat üzerinden mağduriyet yaratmaya çalıştıkları için onu da mecburen buraya ilave ettim.
Efendim, bazen baharat çuvalının dışındaki yazının boyası içeriye geçiyormuş. Ancak ne hikmetse, yüzlerce baharat çeşidi içinden sadece kırmızı toz biberde gerçekleşen bu sözde boya kusuru, ciddi ve güvenilir firmaların analiz raporlarında hiç çıkmıyor. Aynen tarçına buğday nişastası; toz karabibere bulgur ve buğday karıştırıldığı durumlarda olduğu gibi…
Peki kusur ihtimal dışı olduğuna göre bu komisyonun görevi ne olacak acaba?
Bir buçuk sene öncesine kadar ifşa mekanizmasının başarılı şekilde işletilmesini alkışlayan tüketicinin, bu değişikliğin gerekçesini de duymak en doğal hakkı olsa gerek…