İş disiplini, belli bir program dahilinde ve kurallara uygun şekilde iş akışı sağlar. Çalışanların çoğu bu şekilde çalışmayı zahmetli bulabilirler. Oysa bu kurallar bütünü aşağıda örneklerini vereceğim aksaklıkları önlediği gibi çalışanların haklarını da koruyan (başta fazla çalışma sorunu) bir düzen sunar.
Yani sadece patrona çalışmaz, çalışana da güvenli bir ortam sağlar. Tersi ise verimlilikten uzak, iki tarafın da karşısındakinden fedakârlık beklediği ama hiçbir zaman sonuç alamadığı arızalı bir düzen yaratır.
Son zamanlarda büyük süpermarket zincirlerinden başlamak üzere görünen manzara; genel temizlikteki eksikler, mağaza içi dağınıklık, raflardaki karışıklık, etiketlemedeki özensizlik, malzeme eksikliğindeki umursamazlık, hizmet reyonlarındaki ilgisizlik şeklindedir. Kısaca iş disiplini can çekişiyor.
Sebebini sorduğumda aldığım cevap; “çalışan sayısındaki yetersizlik” oluyor. Kesinlikle mutabık olmadığımı ifade etmeliyim. Sık sık ziyaret ettiğim onlarca markette yeteri kadar çalışana rastlıyorum. Hem de depo bölgesinde olanları tam göremediğim halde…
Mağaza çevresinde, mağaza içinde bir köşede sohbet ederken gördüklerimin sayısı aktif durumda olanlardan hiç eksik kalmıyor. Elbette çalışanların dinlenme saatleri vardır. Ancak aynı anda ekibin yarısına mola verdiren bir sistem olamaz. Hadi Mağaza Müdürü bu ayarlamayı yapamıyor veya kıdemli çalışanlara sözünü geçiremiyor, peki Bölge Satış Müdürü ne için var?
Her gün en az 4-5 markete giren bir kişi olarak, bu yöneticilere hiç tesadüf edememem normal sayılabilir mi?
Dolayısıyla;
• Mağazalar yeterli sıklıkta ziyaret edilmiyor.
• Satış alanında nasıl denetim yapılacağı bilinmiyor.
• Bilenler tarafından ise en önemli konuların üzerinde durulmuyor.
• Reyonlarda ana kalem ürünlerdeki eksiklikler bile fark edilemiyor.
• Kampanyalı ürüne (indirimdeki) sipariş vermeyen mağaza yöneticileri de, ilk dağıtımı yapmayan kategori yöneticileri de, bunu kontrol etmeyen satış yöneticileri de ayrı ayrı zafiyet yaratıyorlar.
• Mağaza dışında ve güneşin altında süt teşhiri, tavuk satışı yapılıyor; mağaza içinde ve palet üzerinde tencere tava teşhirine benzer yoğurt teşhiri yapılıyor.
• Kasa yanında tereyağı, et ürünü satılıyor ve hiçbir yönetici bunu görmüyor.
• Etiket ürün eşleşmesi tamamen bitmiştir. Etiketi olmayan ürünler, fiyatı indirildiği halde değişmeyen etiketler hiçbir yetkilinin dikkatini çekmiyor.
• Haftanın en yoğun satış gününde ve saatinde rafa konmayı bekleyen ürün yığınlarının tıkadığı girilemeyen koridorlar kimseyi rahatsız etmiyor.
• Son kullanım tarihi gelmiş süt dolaptan kaldırılmıyor, hatta “bugün akşama kadar daha zamanı var” açıklaması yapılabiliyor.
• Personel kıyafetleri neredeyse serbest kıyafet halini almış olup, standart aranmıyor.
• Takım oyunu yanlış değerlendiriliyor ve uyumlu olmak adına işin kavgası verilmiyor.
• Bölge Satış Müdürü’nü takip edecek bir sistem bulunmuyor.
Teknolojideki gelişmeler görsel düzenlemedeki insan faktörünü yok edemez. Bazı yükleri azaltsa da artan iş hacmi ile gelen yoğun müşteri ilişkilerini yüz yüze çözmeyi zorunlu kılar. Yetersizliğin ana nedeni bu hatalı bakış açısıdır.
Mağazalarda topu merkeze atmak gibi bir alışkanlık oluşmuştur. Ürün kalitesi hakkında bir şikâyet olduğunda; “merkezimize bildirin, ilgileneceklerdir” şeklinde şablon yönlendirme yaygındır. Oysa ürünü müşteriden alıp, raftaki kalanını da depoya kaldırıp; merkez kadrolara müşteri şikayetini bildirmek mağazanın görevidir. Ulusal zincirlerin çoğunda bizzat yaptığım bu şikayetler başarısızlıkla sonuçlanmış ve cevapsız kalmıştır. Örneğin tağşişli olduğu çok belli olan bir balın raftan kaldırılmasını sağlayamadım. Hem de beni tanımalarına ve bu işteki uzmanlığımı bilmelerine rağmen…
Çok şubeli market zincirlerinde merkezi yönetimin önemi büyüktür. Ancak masadan yönetim tercih edildiği gibi bilgiyi toplamada da sorunlar vardır.
Pandemi dönemi bu sektöre çok zarar vermiştir. Evden çalışma alışkanlığı yönetici kadrolarda geriye dönülmez bir rehavet yaratmıştır.
• Şubelerden gelen şikayetlerin merkezde buharlaşması en kötüsüdür.
• Fiyatlandırma sadece maliyete bakılarak yapılmakta, rekabet şartları hiç dikkate alınmamaktadır. Rakipte tanınmış markanın normal kg raf fiyatı 288 TL olan (indirimde değil) tereyağına 370 TL fiyat koymak veya indirimde 325 TL’ye satmak; rakipte tanınmış markanın 400 gramı 75 TL olan (indirimde değil) kuru sele zeytinine 105 TL fiyat koymak gibi…
Böyle yüzlerce üründen oluşan kıyaslamalı fiyat listelerini oluşturmak çok kolaydır. Görevi olduğu halde bunu ihmal edenleri artık yadırgamıyorum da, tepe yöneticilerin bunu fark etmemesine çok şaşırıyorum. Tavsiyem, konuya hiç olmazsa müşteri gibi yaklaşmalarıdır.
• Rutin kalite kontrolden vazgeçtim; uyarıları bile dikkate alıp örnekleri laboratuvara gönderme zahmetinde bulunmayan kategori yöneticileri görevlerini eksik yapıyorlar.
Sonuç olarak; bir mağazaya giren yöneticinin elinde 200’e yakın önemli konuya odaklanmasını sağlayacak kontrol listesi (checklist) bulunmak zorundadır. Her defasında tamamına bakması gerekmez. Çok aksayan konular belli olduğuna göre, öncelik verilecek veya sıraya konulacak maddeler belirlenerek denetimlere pratiklik kazandırılabilir. Yoksa kahve molası şeklinde geçen göstermelik denetimlerden hiçbir faydalı sonuç çıkmaz.
Yabancı ortaklı bir ulusal zincirin kasiyeri madeni 5 TL’nin tedavüle çıktığını ilk defa benim elimden aldığında fark ediyor ve dakikalarca inceliyor. Oysa prosedüre göre çok önceden paranın bütün kasiyerlere tanıtılması gerekirdi.
Perakendecilik uzaktan bakınca zor ve karmaşık bir yapıya sahip gibi görünebilir. Oysa bütün iş akışı ve departmanlar arası ilişki prosedürlere bağlanmıştır ve çalışanlarda bunun el kitapçığı bulunmalıdır.
Ayrıca sistemin ahenkli işleyip işlemediği denetim altında tutulmalı ve o çok arzu edilen verimlilik sonucuna mutlaka ulaşılmalıdır.