Nihayet yayımlanan yeni bir tebliğ ile polietilen atık ithalatı yasaklandı. Gelinen nokta, Greenpeace başta olmak üzere bıkmadan sürdürülen bir toplumsal mücadelenin başarısıdır. Yoksa kaybedilen senelere rağmen bu plastik atık ithalatı daha uzun süre devam eder giderdi.
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
2004 yılından beri devam eden, son 5 yıldır da büyük artış gösteren çöp ithalatı sırasında, 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren de plastik alışveriş poşetleri paralı hale getirilmişti. Amaç çevre kirliliğinin azaltılmasıydı. Şimdi aradan geçen 2,5 yılda bunun ne kadar sonuca yansıdığına bakacağız.
Birbiriyle çelişen bu iki olayın eş zamanlı gerçekleşmesi, “dostlar alışverişte görsün” durumunun bir yansımasıdır. Plastik poşetin paralı hale gelmesini takiben, yılda 150 bin ton plastik tasarrufu sağlandığı söylense de bu çok doğru bir hesap değildir. Zira tahminler poşetin parayla satıldığı marketler üzerinden yapılmaktadır. Oysa perakendenin geleneksel tarafında (pazar, manav, küçük esnaf) geçerli olan ücretsiz poşet uygulaması aynen devam ediyor ve bu kanalda bir azalma yoktur. Ayrıca marketlerden alınan alışveriş poşetleri çöp torbası olarak kullanıldığından, tüketici bugün eksik kalan ihtiyacını daha fazla plastik çöp torbası satın alarak gideriyor. Marketlerin manav ve ekmek reyonlarından fazla fazla alınan ücretsiz şeffaf poşetler de açığı kapatmak için kullanılıyor. Yani toplam tasarrufun bu miktarın çok altında kaldığı kesindir.
Buna rağmen diyelim ki 150 bin ton tasarrufu baz aldık, bu ülke bunun 4 katından fazlasını da ‘plastik atık’ olarak Avrupa’dan ithal ediyordu.
Yani insan, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diye sormadan edemiyor.
Greenpeace Akdeniz’in araştırmasına göre; “Türkiye’nin 2020 yılında Avrupa’dan en çok plastik atık alan ülke olduğu, bir önceki yıla göre yüzde 13 artış gerçekleştiği ve her gün 241 kamyon dolusu plastik atığın Türkiye’ye getirildiği” açıklanıyordu.
Türkiye’nin 2020 yılında AB’den ve İngiltere’den toplam 659 bin 960 ton plastik atık ithal ettiği açıklanırken, ekipler Adana’da doğaya bırakılan ithal plastik atıkları da görüntülediler. Yani gelen atığın bir kısmının ithalatçının tesisinde işlem görmeden doğaya bırakıldığı veya yakıldığı da anlaşılıyordu.
Olay 2020 yılı ile sınırlı kalmayıp, aynı manzaraların Nisan 2021’de de devam ettiği fotoğraflanıyordu.
Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Projeler Lideri Nihan Temiz Ataş, “Türkiye’nin sıfır atık hedefine her geçen gün katlanarak artan ithal plastik atıklarla ulaşmasının mümkün olmadığını” belirterek, “acilen ithalatın yasaklanması gerektiğini” söylüyordu. Çin’in 2018 yılındaki plastik atık ithalatı yasağının ardından, plastik çöplerin yeni adresi olan Türkiye’de her sene atık ithalatının katlanarak artmaya devam ettiğine işaret ediliyordu.
Türkiye, 2020 yılında Avrupa’da en çok plastik atık alan ülke olmuştu. Ülkemiz Avrupa plastik atık ihracatının yüzde 28’ini karşılıyordu.
Daha ne olsun?
Bütün Avrupa çöpünü topluyor ve üçte birini tek ülkeye gönderiyordu. 2020 yılında en çok plastik atık gönderen ilk 5 ülke; İngiltere 209 bin 642 ton, Belçika 137 bin 71 ton, Almanya 136 bin 83 ton, Hollanda 49 bin 496 ton, Slovenya 24 bin 884 ton olmuştu.
2018 yılında kaleme aldığım; “Plastik poşet kullanımı azalacak mı?” başlıklı yazımda ‘alışveriş poşeti ücretli olunca kullanımı azalacak ve doğa daha az kirlenecek’ görüşünün fanteziden ibaret olduğunu detaylarıyla açıklamıştım. “Poşet doğaya zarar veriyorsa yasaklanmalı, parayla satılmamalıdır” demiştim. İşte 2,5 yıl sonra geldiğimiz nokta budur.
2019 yılının başında; “Plastik atık meselesi” başlıklı yazımda ise, “batı ülkelerinin plastik atıkla topyekûn mücadelesini sadece poşete indirgiyoruz” diyerek bütün küresel uygulamaları açıklamıştım. Tekrara düşmemek için yazılarıma ait linkleri veriyorum.
2019 yılının sonuna doğru, “Plastik çöp sorun teşkil etmezken” başlıklı yazımda ise: gelişmekte olan ülkelerin plastiğe bakışının çevrecilikten çok ticaretle ilgisine dikkat çekerek, ücretli hale gelen poşet ile çöp ithalatının buluşmasının tesadüf olmadığını belirtmiştim.
Sonuçta; plastik üretimini azaltmadan, çöpü kaynağında ayrıştırmadan ve dünyanın çöpünü biriktirmekten vazgeçmeden bu sorunu çözmenin mümkün olmadığı en az 10 sene önceden belliydi. Sadece plastik poşet tüketimini azaltmakla çevreyi temizleyemeyeceğimiz de çok açık hissediliyordu.
Nitekim Migros ve Carrefour’da poşet tasarrufu sağlanırken, Adana’nın boş arsalarında İngiliz Sainsbury’s zincirine ait atıkları görmemiz şaşırtıcı olmadı.
Önce kendi kapısının önünü temizleyenlerin bütün çöpü bizim kapının önüne yığmalarına engel olmak gerekiyordu. Bu kısmen gerçekleşmiş görünüyor.
Şimdi de bizdeki çöpe müşteri bulmak gerekiyor.
İnsan sormadan da edemiyor; bu çöp ticaretine hiç başlamasak olmaz mıydı?