16 Mart 1848 tarihi, bizde Öğretmen Okulları’nın kuruluş günüdür. Öğretmenlik, gerçek değerine ancak Atatürk döneminde kavuştu. Atatürk, öğretmeni toplumun öncüsü olarak görmüş, öğretmeni hep yüceltmiş, sınıfta cumhurbaşkanının bile öğretmenden sonra geldiğini vurgulamıştır. Bir toplum, öğretmenine değer verdiği kadardır. Öğretmenin insan ve toplum mimarlığını anlatan, yaşanmış etkin örnekler sunacağım.
Cumhuriyet öğretmeni sınıfla sınırlı kalmadı. Yazar oldu, şair oldu, ressam oldu; Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu aldı. Halk, sanat eserlerinde yer aldı, orada hakkını arar oldu. Fakir Baykurt o yazarlardan biridir. Sakarca, Fakir Baykurt’un derleyip yeniden yazdığı bir masal kitabıdır. Acımasız Kabza Bey, yaşlı, kör, karı kocanın sihirli değirmenine göz koyar. Sakarca adlı horoz bunu duyunca duramaz:
“Bu bir haksızlıktır!” diye uzun uzun öterek durumu duyurur.
Beyin adamları yaşlı karı kocanın kulübesini basıp körlerin eli, ayağı, ekmeği, suyu olan sihirli değirmeni alıp giderler. Sakarca bunun üzerine doğru beyin sarayına koşar:
“Değirmenimi veeer! Değirmenimi veer!” diye seslenir. İçerden bir ses duyulur:
“Vermeem! Vermeeem!”
Ben bu masalı 1980 öncesinde altı yaşındaki kızıma sesli okumuştum. Üç yaşındaki oğlum da orada oyuncaklarına dalmıştı. Ertesi gün oğlumdan şu seslenişi duydum:
“Değirmenimi veer! Değirmenimi veer!”
“Vermem! Vermem!”
Sakarca’nın iletisi, haksızlıkların son bulmasına değin yankılanmalı:
“Değirmenimi veer! Değirmenimi veer!” Sakarca’yı ancak bir öğretmen güzel yazar.
ÖĞRETMENSİZ OLMAZ
Öğretmen yaşama yön verir, onu değiştirir. Bir insan torunundan daha genç olur mu? O kişi Mehmet Aydın’sa olur. Yazar, öğretmen Mehmet Aydın (1923-2016) öğrencisi, yazar Ahmet Z. Özdemir’in öğrencisi olduğumdan, benin dedem sayılır. Üçümüz bir araya gelince yaş sırasına göre dizilir, şakamızı yapardık. Mehmet Aydın’ın insan ilişkilerindeki inceliğini, öğrenme aşkını, yenilikçiliğini, çalışkanlığını unutamam. Cumhuriyet’teki her yazımı beğenir, uzun uzun üzerinde konuşur, ardından bana “Cumhuriyet’in Başyazarı” der, kutlardı.
Mehmet Aydın o yıl 78 yaşındaydı. Bilkent Üniversitesi’ndeki öğretim görevlisi görevimi bırakacağımı ilk ona söyledim. Hemen kadroya istekli oldu. Bilkent’e yöneldi. İleri yaşına karşın torunlarından daha genç Mehmet Aydın, her yaşında coşkulu bir şair ve öğretmendi.
İNSANIN SAYGINI
Güngörmüş, emekli bir öğretmen ablamızı eşimle görmeye gittik. Okullardan, kitaplardan konuştuk. O ara telefonu çaldı. Üniversite öğrenimini tamamlamış, müzik, tiyatro alanlarında yerini arayan kız torunuydu. Öğretmenimiz bizimle birlikte olduğunu söyledi. Gencimiz bize de “selamlar” iletti. Öğretmenimiz, torunu genci tatlı sesiyle uyardı:
“Selamlar” değil, “saygılar!’’ Karşıdan yanıt geldi:
“Saygılar!” Size çok şey borçluyuz öğretmenim. Saygılar öğretmenim.