Buz gibi bir Ankara sabahıydı. Abdi İpekçi Parkının içinde, göğe uzanan o koca avucun yanı başındaki havuzda bulunan sığ su yer yer donmuştu. Buz tabakasının orta yerine atıldı Tekel işçileri. Bedenleriyle parçaladılar Ankara ayazını. Mevzu derindi, ancak devlet baba yüzme bilmiyordu. Oturduğu koltukta ayağı yerden aniden kesilince muktedirin hemen boğulma korkusu baş gösteriyordu. İstiyordu ki, işçi sınıfı hep kendisinin işaret ettiği sığ sularda yüzsün, pembe sendikayı kullansın can simidi olarak. İşçi sınıfı uçağın düştüğünü anlamıştı velakin, can yeleklerini şişirdi atlarken, çadırlarını kurdu Ankara’nın göbeğine. Sonradan anlaşıldı ki, o çadırları yerinden sökememek çok canını yakmıştı Ankara’yı buza çevirenlerin. İşçi sınıfının soğuğa dayanıklılığını kestiremeyenler kendi dağıttıkları kömürle yüreklerin ısınmadığını gördüler ilk kez. Ağır ellerini toprağa basıp doğrulanlar, “gayrık yeter!”deyince iliklerimize kadar ısındık Ankara ayazında.
Yeşil Bursa, ecdadımızın otağıdır diyenler o güzelim memleketin ortasına o çirkin TOKİ bloklarını diktiklerinde yine memleketin esas sahiplerinin canı yandı. Severek öldürmek iktidarın fıtratında vardı. Yeşil Bursa, işçi yatağıdır aynı zamanda. İşçi sınıfı metal direncini kırdı Yeşil Bursa’da, yeni bir umut yeşerdi. Umutsuzluğa kapıldığında hemen yanıbaşındaki yoldaşına sarılan bir direniş dalga dalga yayıldı. O bantlardan aerodinamiği çok iyi bir metal kitlesi çıkıyor artık. Rüzgârı içine almıyor bu üretim, ancak kendi içindeki sesi aynen dışarıya yansıtıyor. Rüzgârını kendi yaratıyor. Bir dönem sivil polislerin, JİTEM’in kullandığı Toros arabaların üreticileri, üretimden gelen güçlerini kullandılar. Toros’un torpido gözünden çıkan domuz bağlarıyla hayatları söndürülenlerin, yakınlarının cesetleri bagajlara tıkılarak kaybedilenlerin, bir araba almak için değil, karnını doyurabilmek için gece gündüz çalışanların sesi yükseldi Bursa’dan. Toros’un torpido gözüne de bagajına da sığmıyor artık işçi sınıfının öfkesi. Bu metalin direnci kırılıp şekil verilemiyor. Devlet baba, mecburen yüzme öğrenecek. Van’daki seçim mitinginde “biz iktidara gelmezsek buralarda beyaz Toroslar dolaşacak” diye tehdit ediliyor seçmen. Toros’un modası geçse de, ruhu yeni kasasıyla sürülüyor üretim bandına. Bir halk, o dişlilerin arasında ezilmeye çalışılıyor. Horos’un gözü, her şeyi gözetliyor, o kenafir gözden korksun isteniyor, anneannelerinden beyaz Toros hikâyelerini masal gibi dinlemiş çocuklar. Velakin üretim bandı dönmüyor artık muktedirin istediği gibi. Mısır’da biber gazı kapsüllerini gemiden indirmeyen işçiler gibi, yeni Toros üretmiyor korkunç ve mübarek elleriyle bir işçi, kardeşini o arabanın arka koltuğunda görmek istemiyor. O kaskatı metal eritiliyor, barışın sofrasında yoldaşlara birer kaşık olarak konuluyor sofraya. Horos’un gözü kör edilip Toros’un torpido gözüne atılıyor.