Konunun çerçevesi çok geniş olmasına rağmen, sadece tarımsal üretim açısından değerlendirmenin önceliği olmalıdır. Bir müddet önce “Tarım ülkesi miyiz?” başlıklı yazımda, bu konuda önemli eksiklerimizin yanında, tarım alanlarının korunamadığını, üreticinin de yerinde tutulamadığını anlatmaya çalışmıştım.
İthalatı çok kolay yaptığımızı zaten söylemeye gerek yoktur. Ancak bunu yaptıkça üretimin zora girdiği de başka bir gerçektir.
Bu günkü konumuz olan patates, Anadolu toprağına en uygun tarımsal üründür. Üstelik neredeyse bütün yıl boyunca dikimi ve hasadı devam eder. Sadece ihtiyaca göre üretiminin planlanması yeterlidir.
Ülkemizde patates dikimi, en erken Aralık- Ocak aylarında Akdeniz Bölgesinde başlar. İzmir ve Aydın’da Ocak- Şubat, Bursa ve İnegöl’de Mart, Bolu ve Adapazarı’nda Mart-Nisan, Niğde ve Nevşehir’de Nisan-Mayıs, Erzurum ve Kars’ta Mayıs aylarında dikim gerçekleşir.
3-4 ay sonraki dönemler de hasat zamanlarıdır.
Böylece Adana’da turfanda patates hasat zamanı Nisan ayının son haftası ile Mayıs ayının ilk haftasında başlayıp 20-25 gün devam eder. Bilhassa bu bölgede teşvik edilecek turfanda patatesin getirisi fazladır. Zira, Nisan ayı sonundan başlayıp Haziran sonuna kadar olan süre Avrupa’nın büyük kesiminde patatesin henüz dikim zamanıdır. Patates miktarının azaldığı bu pazarlarda yüksek fiyatla alıcı bulmak çok kolaylaşır. İşte üreticiyi toprağa bağlamanın ve ülkeye döviz kazandırmanın önemli bir yolu budur.
İzmir’in Ödemiş ilçe sınırlarını da kapsayan Küçük Menderes Ovası ise, yılda üç kez ürün veren, dünyadaki benzer üç ovadan biridir.
1. dikim Şubat ayında, 1. hasat 15 Mayıs- 1 Temmuz arasında,
2. dikim yaylada (Bozdağ – Gölcük) Mayıs – Haziran aylarında, 2. hasat Eylül-Ekim aylarında,
3. dikim Ağustos ayında, 3. hasat Aralık ayında gerçekleşmektedir.
Peki bu kadar avantaja rağmen patates üretiminde hangi noktadayız?
Çiftçimiz devamlı olarak kendi kendine dertlenir; ” benim ürünüm bir sene para ediyor, bir sene para etmiyor” diye. Sadece patates değil; bazen soğan, bazen domates, bazen de diğer tarla ürünleri bu şikâyetlerin konusu olabiliyor.
Üretimde plan olmadığı için herkes içinde bulunduğu yılda en fazla para ettiğini gördüğü ürünü ekmeye kalkıyor, ertesi yıl da arz fazlası ile para etmeyen ürün tarlada kalıyor. Devamında bu çöp olan ürünü eken azalıyor, o sene de iyi para ediyor. Bu çark da bu şekilde dönüşünü sürdürüyor!
Böyle bir sahnede çözüm ne olmalıdır?
Regülatör görevini üstlenmesi gereken makamın ‘havza bazlı yönetim’ sistemi ile çiftçiyi yönlendirmesi gerekiyor.
Peki gerçekleşen bu mudur?
Hayır, bu sağlanamadığı için acil bulunan çözüm patates ithalatı oluyor!
Örneğin, bu sene gümrük sıfırlandı ve 200 bin ton ithalata karar verildi.
Gelecek patates maliyetinin 2,5-3 TL olacağı belirtiliyor.
Ülkemizdeki toptan fiyatı da hemen hemen aynıdır.
Üstelik şu anda depolarda 350 bin ton patates olduğu söyleniyor. Ve de yukarıda da belirttiğim gibi Çukurova ve Ödemiş patatesi de Nisan ayı sonunda çıkıyor.
Neticede, patates 30 kuruşa düşüp depolarda çürüyünce derdi ile baş başa kalan üreticiye, ürün 3 liraya çıkınca “dur bakalım” denmemelidir. Ürünün fiyatı 30 kuruşta, 3 lira da olmasın. Bol olduğunda desteklenip 1 liradan alınsın ve ihracata yönlendirilsin, devamında da üretici tarladan kopmasın ve ürün kıtlığına rastlamayalım. Olmayacak bir hayal mi görüyoruz?
Küresel piyasadan 1 liraya ithal edecek patates bulamadığımız halde 1 liraya ihracat yapamıyorsak kabahati kendimizde aramalıyız.
Elbette sorun bununla da sınırlı değildir. Patates tohumunun yüzde 95’i ithaldir. Tarımsal arazilerimiz azalsa da hâlâ devasa ovalarımız var, barajlarımız ve sulama alt yapımız var, üreticimiz var, üniversitelerimiz var, müşteri hazır ama tohum üretemiyoruz!
Tohum pazarının yüzde 70’i yabancı firmaların elindedir.
‘5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’na göre; yerel tohumlarımızın satışı, sertifikalı olma şartı nedeniyle aksıyor. Yerel tohumlar tarımsal destek kapsamı dışındadır.
Ziraat Mühendisleri Odası, “Sertifikalı tohumu, maliyeti yüksek olması sebebiyle çiftçilerimiz tercih etmemekte, yerli ve hastalıkla bulaşık olma ihtimali olan tohumları tarlalarına dikmektedirler. Bu uygulama devam ettiği takdirde tüm Türkiye’de patates yetiştirilen alanlar hastalıkla bulaşık hale gelecek, ülkemizin ihtiyacı olan patatesi dışarıdan ithal etmek zorunda kalacağız” uyarısında bulunuyorlar.
Nitekim şu anda patates dikim alanlarımızın yüzde 10’u patates siğili hastalığından etkilenmektedir. Doğru bir kararla karantina uygulanan bulaşık alanlarda 3 yıl alternatif ürün ekilecektir. Hastalıktan korunmanın yolu sertifikalı tohum kullanmaktır. İşte çözülemeyen sorun da budur.
Ziraat Mühendisleri Odası’nın raporuna göre; 1999 yılında 6 milyon ton olan Türkiye patates üretimi, düşüş yönünde dalgalanarak 2018 yılında 4 milyon 550 bin tona gerilemiştir. Elbette düşüşe paralel olarak ekim alanları da daralmıştır.
Ancak 1999’da 65 milyon olan nüfus, 2018 sonunda 82 milyona ulaşmıştır. Bu sadece patatese ait sorun da değildir. Bütün tarımsal ürünlerimiz için geçerlidir.
Patatesin farkı, en kolay çözülebilecek sorun olmasıdır. Zira hem eksik üretimi, hem de hastalıktan eksilen rekolteyi telafi edebilecek alternatif üretim alanlarımız mevcuttur. Yeter ki çiftçimiz emeğinin karşılığını alacağına ikna edilsin.
Yoksa, ‘üretilen ürünü satamamak, satılabilir ürünü üretememek’ kolay anlaşılabilir bir şey olamaz.