Tüketicide zeytinyağı konusundaki güven azalışı sürüyor. Zira taklit ve tağşiş listelerinde en fazla yer tutan kategori bitkisel yağlar oluyor.
Peki bu sorunu sadece kendi içimizde mi yaşıyoruz?
Küresel anlamda zeytin coğrafyasındaki gelişmeler yakından izleniyor. Güven kazanmayı başaranlar daha fazla güçlü marka yaratıyorlar, bizden de çoğunlukla dökme ürünü titiz bir kalite kontrolle ithal ediyorlar.
Zeytin üretiminde Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler iklimleri gereği en elverişli topraklardır. Sırasıyla üretimin yüzde 26’sı İspanya, yüzde 23’ü İtalya, yüzde 15’i Yunanistan, yüzde 9’u Türkiye, yüzde 8’i Tunus ve yüzde 5’i Fas tarafından sağlanıyor (Kaynak: Euronews).
Türkiye’de yaklaşık olarak 178 milyon zeytin ağacı bulunuyor (dünyada ise 900 milyon). Yani ağaç sayısında payımız yüzde 20, üretim payımız yüzde 9…
Birinci sebep 25 milyon zeytin ağacımız meyve vermiyor. İkinci sebep ise ağaç başına 10 kilo olan düşük verimi artırmak gerekiyor.
Zeytinyağı üretiminde ise İspanya, İtalya, Yunanistan ve Tunus’un arkasından 5. sırada bulunuyoruz.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi tahminine göre bu yıl zeytin üretimimiz 1 milyon 532 bin ton olacak. Bunun 414 bin tonu sofralık olarak değerlendirilecek. Kalan 1 milyon 118 bin ton zeytinden de 224 bin 595 ton zeytinyağı elde edilmesi bekleniyor.
Tüketimde çok gerilerdeyiz. Çoğunluğu üretici olmayan Avrupa ülkelerinde kişi başı zeytinyağı tüketimi ortalama 15 litre iken, Türkiye’de henüz 2 litre seviyelerindedir.
Peki markalaşma ve pazarlama alanında var mıyız?
Hemen hemen yokuz. Türkiye 2017-18 sezonunda 287 bin ton civarında üretim yapmış, yapılan ihracatın yüzde 80’i İtalya ve İspanya’ya dökme olarak gerçekleşmiş.
İtalya ve İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı üreticileri olmalarına rağmen bizden zeytinyağı alıyorlar. Çünkü kendi ürettiklerini satmalarına rağmen talebi karşılayamıyorlar. Bizden dökme olarak aldıkları ürünü kendi markaları ile ambalajlayıp, bizden aldıkları fiyatın 4 katına satıyorlar.
İşin asıl üzücü tarafı budur!
Böyle bir milli değer için özeleştiri gerekiyor. Ürünleri tanıtırken abartılı ifadeleri çok kullanıyoruz. Birçok konvansiyonel üründeki “doğal” tanımı gibi, zeytinyağında da ‘halis’ ve ‘gerçek’ gibi süslemelere hiç gerek yoktur. Kaliteyi belli seviyede tutmaya ihtiyaç vardır.
Natürel sızma (Extra Virgin) kaliteyi ifade eder. Yağ asitliğinin 0,8’in altında, tat ve kokusunun kusursuz olduğunu garanti eder. Ancak üzülerek tekrar etmeliyim ki; ambalajında bu ifade yer alan onlarca hileli ürün bulunmaktadır. Hileli ürünlere ait 119 sayfalık son listenin 32 sayfası bitkisel yağlara aittir.
Bazı markaların hile yapması kadar bazı satıcıların da bu konuda sorumlu davranmaması oldukça şaşırtıcıdır.
En kıymetli zeytinyağı olduğunu belirttiğimiz natürel sızma, zeytin meyvesinin dalından koparılmasını takiben 4 saat içinde soğuk sıkım yöntemiyle sıkılarak elde edilir. Kusursuzdur. Daha doğrusu öyle olmalıdır!
Çiğ tüketmeye uygundur, yani ‘doğrudan yenilebilir’ kalitededir. Ve maliyeti çok kolay hesaplanabilir.
Bazen perakendeci kendi özel markasının hileli olduğu açıklanınca üreticiyi değiştirmekte, ancak yeni ürün de hileli çıkmaktadır. Oysa ilgili Bakanlık tespit edene kadar perakendecinin kontrolünden kaçması işin olağan akışına aykırıdır.
Normal şartlarda bir perakendeci en az ayda bir kendi markasını kalite kontrolden geçirir ve senede bir açıklanan Bakanlık listesini beklemesine gerek kalmaz. Kaldı ki, hileli markada bile paydaşların çoğu hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmekteler.
Bir kilo zeytinyağı ortalama 5 kg zeytinin sıkılmasıyla elde edilir. Kilosu 4 liradan 5 kilo zeytin 20 lira tutar. İşçilik, ambalaj ve fabrika kârını asgariden hesaplarsak 23 lira üretici fiyatı çıkar naturel sızma zeytinyağının…
Eğer bir süpermarket zinciri, uzun süre KDV dâhil bu fiyatın altında satış yapıyorsa, “bu ambalajın içinde ne var?” sorusuna cevap aramak normaldir.
İkili satışta 1 litresi 21.50 TL’ye gelen ürün, şimdi tekli satışta bile bu fiyatın altına düşmüştür. Fiyatın içinde perakendeci kârının, lojistik maliyetin ve marka payının da olduğu unutulmamalıdır.
Prensip olarak marka açıklamıyorum. Zaten listelerde var. Ayrıca merak edenler arama motoruna ‘zeytinyağı- şikâyetvar’ yazdığında hem rekor şikâyet alan markaları hem de tüketici tespitlerini görebilirler.
Örneğin, Güneydoğu’da üretilen zeytinyağının Ege Bölgesi yağı olarak satılması da tağşiş sayılır ama buna bile şimdilik sıra gelmediği kanaatindeyim. Yeter ki içine pamuk, palmiye ve mısır yağı karışmasın.
Hile yapana uygulanan 22 bin liralık para cezasının caydırıcılığı yoktur, zira haksız kazancın yanında bahşiş gibi kalmaktadır!
Gıda üretiminden men etme ve 5 seneden az olmayacak hapis cezaları gündeme gelmelidir ki; bugüne kadar arkadan dolanma, markayı değiştirme, üretim yerini taşıma, yeni şirket kurma gibi kurnazca çözümler geçersiz olsun ve kanunda yapılacak değişikliklerle bu kötü niyetliler çaresiz kalsınlar.