DÜNE BAKMA DURAĞI
Süreyya…
Süreyya İsfendiyari Bahtiyari.
Moskova doğumlu bir Alman güzelinin; Eva Karl’ın kızıydı o. Babası İran aristokrasinin önemli isimlerinden İsfendiyar Bahtiyari’ydi. Almanca, Fransızca, İngilizce, Farsça yetmedi; İngiltere ve İsviçre’nin en iyi okullarında eğitim… Hepsinden öte insanı görür görmez kendinden alan bir masumiyet ve albeni; İşte Süreyya buydu.
Ortadoğu’nun en önemli petrol kalelerinden biriydi İran. İran’ın genç ve ilk evliliğinde aradığı veliahtı bulamamış Şah’ı da yakın takibindeydi dünyanın. Ama bu ilgi üç, beş hatta onla, yüzle çarpıldı Şah, Süreyya ile nişanlanınca.
Pers ülkesinde yazılmış bir “Masal”dı bu… Süreyya nişandan hemen sonra hastalandı. Şah her gün bir mücevher getirip, yastığına iliştirdi onun. Bu da masalın efsanesiydi… Derken düğün günü yaklaştı. O günlerde tıpkı dünya basını gibi Türk basını da Süreyya’yı her gün manşetlerine taşıyordu. “Çok yakışıyordu gazetelere”, “iş yapıyordu” fotoğrafları. Süreyya daha evlenmeden çokça bunalmıştı aslında basının bu ilgisinden. Ama koskoca Şah’la evlenmek kolay iş değildi ki. Hatta o kadar kolay değildi ki, düğününde 25 -30 kiloluk gelinliği üzerinde taşımak zorunda kaldı. Dior onlarca terzisiyle birlikte hazırlamıştı bu gelinliği. 10 metre uzunluğunda tül bir kuyruğu vardı. Ama sadece o kadar da değil. Tamı tamına 900 bin altın pul ve 6 bin elmas işlenmişti gelinliğin üzerine. O kadar ağır o kadar ağırdı ki, tüy gibi hafif Süreyya güçlükle adım atıyordu. Tam da bu yüzden tören yerine yarım saat gecikti.
Peri masalı sözünün hafif kaldığı bir hayattı onunki… Ya da uzaktan izlenince öyle geliyordu. Şahın annesi onu sevmiyordu. Pers kültürüne o kadar yabancıydı ki, dindarlar nefret ediyorlardı ondan. Şahın en yakın arkadaşı ve yardımcısı da. Bir yandan da objektifler hep üzerine dönüktü. O kadar baskı altındaydı ki “hamilelik” hayaldi bunca stresin altında. Oysa Şah Muhammed Rıza Pehlevi, ilk evliliğini erkek çocuğu yok diye bitirmişti. Bir prensesi; Mısır Prensesi Fevziye’yi boşamıştı üstelik de. Gözünün yaşına bile bakmadan. Kardeşi de bir uçak kazasında ölmüştü. Pehlevi hanedanı nasıl devam edecekti? Varisi olmayan tek hükümdardı o.
7 yıl sürdü “masal…” Günlerden bir gün saray meclisi “kuma”yı önerdi Süreyya’ya. “Hayır” dedi prenses. O sırada, St. Moritz’de tatildeydi annesiyle. Şah göndermişti onu. Göndermiş ve yokluğunda evlilikleri hakkında verilen “boşanma” kararına boyun eğmişti Şah Hazretleri. Gıyabında boşamıştı saray onu. Gıkı bile çıkamamıştı.
KIZINIZI “PRENSES” DİYE SEVMEYİN
Kıssadan hisse; madem 8 Mart sathı mahalline girdik. Siz siz olun kızınızı “prenses” diye sevmeyin. Varsın prenses gibi değil de ayaklarının üzerinde duran, iyi eğitimli, üretken, emekçi bir kadın olsun. Baskıcı ve erkek egemen bir dünyanın kurallarının prenseslerin de gözünün yaşına bakmadığını bilsin. Güzelliğin kadının kelepçesi olduğunu anlasın. Beyaz atlı prensini değil de mücadele gücünü bulsun. “Hakkın” prensesler için bile ancak mücadele ile alınabileceğini fark etsin. Ve değil mi ki bugün işçi kadınların haklarını ararken canlarını verdikleri gün. Varsın senede bir gün onun günü olsun.