Hani enflasyon örneği veriyor ya sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan.
“Bakın Avrupa ülkelerine, görün İngiltere ve Almanya’daki faizleri, buralarda yükselen enflasyon nedeniyle oluşan kuyrukları dikkatle izleyin” diyor ya…
AKP’nin itaatkâr trollerinin cirit attığı yandaş TV ekranlarında ekonomi-hukuk-kalkınmışlık konularındaki “destek” naralarına ve “Türkiye uçuyor” nidalarına da bir kulak verin.
Türkiye adeta evrende parlayan tek yıldız…
Avrupa dökülüyor. (!)
TC şaha kalkmış gidiyor.
Üstelik hak-hukuk-adalet konusunda rakip bir ülke yok karşımızda ya…
Hani “insan hakları” konusunda Avrupalılardan hiç geri değiliz ya.
İşte size yepyeni, dumanı üstünde, yakın tarihte yaşanmış olan bir örnek.
İçinde bol bol adalet, “mebzul” miktarda insan hakları, fazlasıyla hukuk olan, yaşanmış ve güncelliğini hiç kaybetmeyen bir olayın hikayesi…
Bu yaşanmış olayı, Almanya’da doğmuş, orada büyümüş, orada hayatını sürdüren, insan hakları yanında hayvan hakları konusunda da aşırı duyarlı ve Türkiye’den asla kopmamış, ülkenin aşığı Öznur Kılınç’ın aktardığı yaşanmış bir örnek olay…
Bizim Almanların adalet anlayışı (!)
“Bayern Münih’in yönetim kurulu başkanı, efsane futbolcu Rummenigge, 2013’te, kulüpler birliği toplantısı için Katar’a gider. Dönüşte, Münih havalimanına iner.
“Gümrüğe beyan edeceğiniz mal var mı?” diye sorarız
“Yok” der.
Sizin havalimanındaki polisler gibi sırıta sırıta hatıra selfie’si çektirelim diyeceğimize, “bavulu aç” deriz …
Çünkü burası Almanya…
“Vay efendim ben Rummenigge’yim, efsaneyim filan de”
İstersen cumhurbaşkanı ol, hikâye…
“Bavulunu aç” deriz.
İki tane Rolex çıkar.
50’şer bin eurodan, iki adet Rolex.
Kaçakçılıktan gözaltına alınır!
“İçişleri bakanını arayayım da, gelsin benim önüme yatsın” diyemez.
Demeye kalksa, biliyor ki tutuklanır.
Augsburg gümrük dairesinin başvurusuyla, Landshut mahkemesinde yargılanır.
“Adalet bakanını arayayım da, şu savcıya telefon etsin, baskı yapsın, beni kurtarsın” diyemez.
Demeye kalksa, biliyor ki, bakanı da tutuklarlar!
Deliller incelenir.
140 gün hapis cezası verilir.
İstersen paraya çevir…
“İstersen gir içeri yat” denir.
“Parasını ödeyeyim” der.
“Hay hay” deriz.
“Kaç para maaş alıyorsun, günlük gelirin kaç paraya denk geliyor?” diye sorarız.
Günlük gelirini 1785 euro olarak beyan eder. 1785 euroyu 140’la çarparlar, 249 bin 990 euroyu ödetiriz Rummenigge’ye.
Saatler 100 bin euro.
Ceza, 250 bin euro.
(Gelirin ne kadar yüksekse, cezan da o kadar yüksek oluyor. Hırsız zenginse, fakir hırsıza nazaran daha ağır bedel ödüyor. Alman sistemi, yolsuzlukta bile sosyal adaleti sağlıyor. Kaçırılan malın değeriyle ilgilenmiyor, kaçıranın malının mülkünün değerine göre ceza kesiyor. Mesela, günlük geliri iki katı olsaydı, aynı miktarda kaçakçılık için, 250 değil 500 bin euro ödeyecekti Rummenigge.)
*
Neyse, 250’yi öder.
“Artık gidebilir miyim” diye izin ister.
“Dur hele bakalım” deriz, “Sen bu saatleri kaç paraya satın aldın?”
Faturayı göstermesini isteriz…
Eee, fatura yok.
“Hediye edildi” der.
*
Hani, bizim Türkiye’de bakana “Nedir bu sana gelen kutular?” diye sormuşlar, bizim bakan da “Hediye çikolata geldi, hediye Türk geleneğidir” demiş ya…
Rummenigge de öyle dedi yani…
“Hediye Arap geleneğidir, şeyh cebime sokuşturdu” dedi…
Gel gör ki, Almanya’da da bir gelenek var.
20 bin eurodan pahalı hediyeye yüzde 30 vergi ödemek zorundasın.
Dolayısıyla, 30 bin euro da buradan yükleriz Rummenigge’ye!
*
“Artık gidebilir miyim” diye izin ister.
“Dur hele bakalım” deriz.
Almanya’da 90 günden fazla hapis cezası alırsan “sabıkalı” oluyorsun. “Paraya çevirdim ya” filan, nafile…
İstersen Reza Zarrab gibi altına çevir, gene olmuyor.
Sabıkanı “sıfırla” yapamıyorsun.
Sicil kaydına, sabıkası işlenir.
Saatler kendisine teslim edilir.
“Buyurun, artık güle güle takın, iyi günlerde olsun” denir.
Sonuç:
Siz çok ama çok zekisinizdir.
Almanlar kerizdir. (!)
Bir de utanmadan, sıkılmadan “Bu şerefsiz Almanlar bizi kıskanıyor, iyi mi?” dersiniz… Yerseniz yani…”