Mafya-gazeteci ilişkileri, batı dünyasında her dönem dizi filmlere konu olmuştur.
Güney Amerika’da ise uyuşturucu işine bulaşan gazeteci-bürokrat-siyasetçiler arasındaki karanlık ve karmaşık işler, en çok izlenen diziler arasında yer alıyor.
Netflix’den dizi ya da film izleyenler tanık oluyorlardır.
Ben de zaman zaman bu tür dizi ve filmlerin izleyicileri arasında oluyorum.
Bizde gazeteci-mafya arasındaki karanlık ilişkileri ortaya koyan film veya dizi henüz yok…
Bu olmayacak demek değil.
Nedeni, son 19 yıllık siyasi hayatımızdaki olayların son perdesinde “Penguen” takımı dışında “iş kotaran” kardeşlere yani Saray yandaşı Hadi ve Süleyman Özışık kardeşlere rastladık.
İyi ki rastladık.
Bu sayede Mafya liderlerinden yer altı dünyasının Karadenizli temsilcisi Sedat Peker’in “İyiyim abicim” diye hitap ettiği Hadi Özışık’ın, İçişleri Bakanı Süslü Süleyman’ın destek ve yardımlarıyla “medya patronu” olduklarını öğrendik.
Mafya-Gazeteciler arasındaki ilişkilerin günışığın çıkması üzerine büyük şehirlerden ziyade Anadolu’da mücadele veren gerçek gazetecileri, yalan-dolandan uzak, doğru haberin peşinde koşan emekçileri, ajans muhabirlerini ve de özellikle Hürriyet Haber Ajansının “pırlanta” değerindeki emekçilerini dile getirmiş, onlardan örnekler vermiştim.
Yozgat Temsilcimiz Osman Hakan Kiracı gibi…
Çorum büro şefimiz Mehmet Yolyapar gibi.
Yazıyı uzatmamak için “yıldız” isimlerin devamına değinememiştim.
Üç ayrı yazımın yayınlanmasından sonra Kayseri’nin duayen gazetecilerinden, Kayseri Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanlarından sevgili meslektaşım, Hakan’a mail atmış.
Haksız da değil.
Yazısında şunları aktarmış meslektaşım Tuncer:
“Osman abi,
“Böyle bir isimden, gerçek bir gazeteciden, böyle bir yazıda zikredilmek, ömrünü bu mesleğe adamış, Anadolu’nun bir köşesinde gazetecilik adına mücadele etmiş bir kişi için onurdur. Bu yazı, bu meslekteki onur madalyası olarak, sizi ve ailenizin gurur yazısıdır. Arkadaşınız ve dostunuz olarak kendime de pay çıkartıyor, sizinle birlikte gururlanıyorum. Kaybolan kuşağın son temsilcileri…”
Tuncer haklı olarak aynı kulvarda mücadele veren Anadolu’nun “Yıldız” emekçilerinin bir kısmını daha hatırlatmış.
“Gazeteciliği Anadolu’ya taşıyan bir kaç isim vardır. Konya’da Mehmet Gazel, Antalya’da Abdülkadir Kalender, yine Konya’dan Latif Yıldız, İhsan Kayseri, Kayseri’de Murat Taşkın, Mahmut Sabah, Mustafa Gümüşkaynak, Nejat Seçen, Hasan Parkan, Güntaç Aktan, Fahri İkiler, Kırıkkale’de Erhan Göğem ve Yozgat’ta Saygı Öztürk ve Osman Hakan Kiracı. Haberlerde, bu isimlerim imzasını gördüğüm an, haberi sanki ben yapmış gibi sevinirdim. Hepsi yakın dostum oldu, onlarla gurur duydum. O imzalar, Anadolu’nun kapılarını sadece Türkiye’ye değil, Dünya’ya açtı. Hepsi de, yaşadıkları kentlere sessiz sedasız ve karşılıksız hizmet ettiler. Kimisi aç vefat etti, kimisi hayata zor tutundu, ama mesleklerinden hiç ödün vermediler. Vefat edenleri saygıyla anıyor, hayatta olanlara ve Osman Hakan Kiracı’ya nice sağlıklı ve mutlu yıllar diliyorum”
Tuncer’in zikrettiği isimlere eklenmesi gereken o kadar çok emekçi arkadaşımız var ki…
“Ödül arsızı” Osman Hakan Kiracı da tanıktır.
Sivas’ımızın başarılı gazetecilerinden Sirer Doğan’ı kim unutabilir.
Karadeniz şeridindeki il temsilcilerimiz Orhan Kaynar (Trabzon) Erol Ataşan (Ordu) Uğur Gürsoy (Samsun) Cahit Akman (Zonguldak) Sadık Kaplan (Van) Enver Özkahraman (Hakkâri) Talat Polat (Diyarbakır)…
1970’lerde, derin devlet kurbanlarından, Hürriyet’in Doğu ve Güneydoğu’dan sorumlu, değişmez elemanı, gözü pek kardeşimiz Diyarbakır’ın ilk temsilcisi rahmetli Aziz Korkmaz’ı kim unutabilir?
İstanbul’da Açık Gazete’de çalışırken istihbarat salonuna giren bir kişi tarafından pisi pisine öldürülen Kâmil Başaran’ın HHA’nın Erdemli ilçe muhabiri olduğunu hatırlayan kaç kişi var aramızda?
Hepsi, isimlerini unuttuğum yüzlerce muhabir arkadaşımız Anadolu ve Trakya illerinde görev yaparken, değil mafyaya, bir teki yalana-dolana bulaşmadı. Tek biri menfaat karşılığı haber yazmadı.
2000’li yılların başına kadar hizmet veren Anadolu’nun isimli-isimsiz tüm emekçilere selam olsun.
Selam olsun ki, onlar sayesinde Türk medyasında hala helal süt emmişler var.
Ve Türk medyası hala ayakta.
Selam olsun Tuncer gibi meslektaşıma… Vefa’nın sadece “boza” olmadığını bizlere hatırlattığı için.