Yiğit Bulut, Fatih Altaylı’nın kanını donduran bir talepte bulunmuş Erdoğan’dan. Bulut, “RTÜK benzeri bir üst kurulun” tüm medya için kurulmasını önermiş. Bu üst kurul, gazete ve internet sitelerini denetlemeliymiş.
Altaylı, “Kahvaltı” başlıklı yazısında, Yiğit Bulut bunu daha önce de önerdiğini, kendisinin de “Sansürsüz diye program yapan biri böyle bir şey istememeli” dediğini de belirtmiş. Ne hikmetse, adında “sansürsüz” olan her şey en katı sansürü kendisi uyguluyor. Adında “sansürsüz” varsa, biraz durup düşünmek gerekiyor.
Erdoğan’ın kahvaltı sofrasında olmak gibi bir talebimiz yok, isteyen gider, önüne konanları da, edilen lafları da afiyetle yer! Ancak İnternet medyası temsilcilerinin davet edilmemesi, yıllar önce Selimiye Kışlası’nda askerliğimin ilk gününü anımsattı. Sabah mesaimize başladık, yemek saati geldi. Takımdaki diğer asteğmen arkadaşlar ve astsubaylarla birlikte Selimiye’nin yemek salonunun yolunu tuttuk. Selamımızı vererek birer birer içeri girdik. En önden ben girmiştim. Bir masaya ilerlerken astsubay Kemal Işıkay kolumu çekiştirdi ve “Asteğmenim, sen o masaya oturamazsın. O bölüm bizim, astsubaylara ait” dedi ve “subay-astsubay” tabelalarını gösterdi. Beklemediğim bir şeydi. Benden kıdemli asteğmen arkadaşlar raconu biliyorlardı tabii. Onlarla birlikte “subay” bölümünde bir masada yedik yemeklerimizi. Yemek boğazıma dizildi. Hayatımın en uzun yemeklerinden biri gibi geldi bana. Yemek salonundan çıktıktan sonra yine birlikteydik astsubay arkadaşlarla. “Neden?” diye sorma gereği duymadım. Zırhlı Birlikler’de ilk gün üsteğmenin bizi ilk başıbozuklar bölüğü gibi bir araya topladıktan sonra yaptığı konuşma geldi aklıma. Erdem üsteğmen, “Demokrasi nizamiyenin dışında kaldı” demişti. “Faşizmin göbeğine düştük” diye geçirdim içimden, tam 12 Eylül sonrasıydı zaten. Nizamiyeden girerken demokrasiyi sokamamıştık içeri! Tel örgülerin içinde, askerî kurallar geçerliydi. 1. Ordu’nun kalbi, Selimiye’nin yemek salonunda farklı olacak değildi ya. O yemek, Selimiye’nin yemek salonunda subay bölümünde yediğim ilk ve tek yemek olarak kaldı. Askerliğim bitene kadar her öğlen askerlerle karavana yedim. Yediğim en kötü yemek bile, yemek salonunda subay bölümünde yediğim o yemekten lezzetli geldi bana. Ben gitmeyince, diğer asteğmen ve astsubay arkadaşlar da gitmemeye başladılar yemek salonuna.
Erdoğan’ın kahvaltı sofrası, Selimiye’nin yemek salonunun subay bölümünden farksız. Gazetelerin, televizyonların mensupları medyanın subayları, internet medyası mensupları da medyanın astsubayları sanki! Oldu olacak arka taraflarda plastik masalar ayırın, plastik sandalye, plastik bardak, kâğıt tabaklarla. İnternet medyasında yazanları, çizenleri de o plastik masalarda ağırlayın. Yalnız sandalye sayısını mümkünse fazla tutun, sayımız giderek artıyor AKP iktidarı sayesinde. Bizler, onurumuzla internet gazeteciliği yapmaktan mutluyuz.
Bekir Abi, hoş geldin aramıza!