CHP’de bir iç savaşın, yani muhalif hareketin başlayacağı biliniyordu ama zamanlaması yapılmamıştı.
İlk kıvılcım CHP liderinin “oğlu” gibi gördüğü İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’ndan geldi.
Peki İmamoğlu bu noktaya nasıl ve kimin önerisi ile geldi?
Net olarak biliniyor ki, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in önerisi ile…
Ankara Belediye Başkanı da son anda eklendi…
Neden böyle oldu?
6’lı Masa’nın Asena’sı Kemal beyi peşinen “mağlup” saydı.
Tıpkı yarışmaya çıkmadan önce üzerinde bahse girilen ringdeki boksörler gibi…
Aslında o an masa 5 ayaklı hale getirilmiş oldu.
Bir ayak kırılmıştı.
Seçim sonuçları da aynen böyle çıktı, Meral Hanım’ın partisi eğer yüzde on (eski baraj) barajı yüzde 7’ye indirilmeseydi, bir tek milletvekili dahi çıkaramayacaktı.
Peki hesaplaşmanın nerde olması gerektiği belli değil mi?
Belli ama seçimden hemen sonra İmamoğlu’na bu kesimde “gaz” verildi.
Kendisini bir anda Çankaya Köşkünde hayal eden İmamoğlu ise “Ben 101 yerde konuştum. Herkes beni istiyor” ara gazına da kapılarak kendisini CHP’nin liderlik koltuğuna oturmuş şekilde hayal etti.
Anahtarı kelime ise “değişim” oldu.
Bu noktada Ecevit-İsmet İnönü örneği verilemez…
Rahmetli Karaoğlan Ecevit’in sloganı “Hakça bir düzen”di…
İmamoğlu adaylığı bence “fırsatçılık” gibi…
Biraz da bu genç arkadaşın, yani İmamoğlu’nun arkadan denize erken itilmesi gibi geliyor.
Ya da “erken öten” horoz misali…
Çapı, becerisi, nitelikleri, yetenekleri, dünya görüşü, yönetim tarzı bilinmeyen, gradosundan haberimiz olmayan biri olarak İmamoğlu diyelim ki “şıpınişi” genel başkanlık koltuğuna oturdu.
Ne yapacak, ne zaman yapacak, hangi kadroyla ve nasıl yapacak?
Cevabı aranan ve bulunamayan o kadar çok soru var ki önümüzde, CHP’nin bırakın gelecek seçimlerde, bu “kafayla” en az yarım asır sonraki bir seçimde iktidara gelmesi mümkün olabilir.
Örnek.
CHP bir asırdır (rakam ile 100 yıldır) iktidar yüzü görmedi ki…
5 yıl öncesine, yani son yerel seçimlere dönersek, İmamoğlu’nun “İstanbul Fethi”ni görürüz.
Şu anda baktığımızda ise akılda kalan tek bir “eseri” yok…
Ne köprüsü, ne metrosu, ne yolu ve ne de viyadüğü…
Vazgeçtik eserlerinden, partisine son seçimde ne kattı?
Kaftancıoğlu olmasaydı alınan oylar yerlerde sürünürdü.
800 bin oyla kazanmanın şehveti hala üzerinde…
Ama “Bu oyları bana km verdi?” sorusunun yanıtını hala bulmuş değil.
Hâlâ “Sayemde” dese de, HDP seçmeninin katkısını unutması, inkâr etmesi akıllara seza…
Bana biri söylesin “İmamoğlu son seçimlerde 101 konuşma yaparak CHP’ye birçok bölgeden milletvekili kazandırdı” diye.
Sözün özü: Bay Kemal hata yapmadı mı?
Yaptı ama geçmişinde siyasetçilik hiç yoktu.
Sadece bürokrattı… Hesap uzmanıydı. Eski SKK genel müdürüydü…
13 yıl önce “karmaşa” içindeki, entrikaların tavan yaptığı bir dönemde CHP koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “çapı” belliydi.
Çalışkanlığı ortadaydı.
Bunu iktidarın kirli çamaşırlarını ortaya çıkararak kanıtladı da…
Ve demokratik yollardan CHP’yi iktidara taşımak istedi.
Karşısındaki siyasi gücü son anda sahnelenen “CHP-PKK” senaryosu nedeniyle ancak Saray’ın kapısına dayandı.
İçeri giremese de ortaya koyduğu gerçekler ve sürdürdüğü kampanya sonucu, Saray’ın camdan çatısını, tamamen çökertemediyse de çatırdatmayı ve yarıklar açmayı başardı.
Ve bence misyonunu tamamladı…
Amma…
Bana göre….
Yerel Seçimlerde alınacak sonuçlar sonrasında, hesap vereceği Genel Kongrenin yapıldığı güne kadar beklemek gerekiyor…
Tabii o zamana kadar Bay Kemal, yani sayın Kılıçdaroğlu “Benden bu kadar” deyip istifa etmediği sürece…
İstifa eder mi?
Yani, “sürpriz olur mu?” derseniz…
Bence olmaz… Olmaması gerekir.
Amma….
Siyasette, ihtimaller çoktur ve her şey olur.
Her zaman olur…
Siyasette ve siyasi hayatta “vefasızlık” örnekleri çoktur…
Hem de “mebzul” miktarda…