Tayyip Erdoğan, uzunca bir süredir halka gerçekdışı bilgiler vermeyi alışkanlık haline getirdi. İlk zamanlar, danışmanlarının kendisini yanlış bilgilendirmesine bağlamıştım bu durumu. Ama yanlışları sürekli yinelediğini görünce, bunun bilinçli bir algı yöntemi olduğunu düşünmeye başladım. Belli ki toplumun belleğinin pek de güçlü olmadığına ve çok sık yinelenen yalanların sonunda gerçek gibi algılanacağına ilişkin Nazi Almanya’sı propaganda yöntemlerini iyi biliyor Saray danışmanları. Psikolojide buna “gerçek yanılsaması etkisi” deniyormuş…
Silahlı çatışmaya giren ülkelerden biri üstün geldiğinde toprak kazanır; yenilen ise doğal olarak kayba uğrar. Bunun ayıplanacak bir yanı yoktur. Ayıp olan, en çok toprak yitirmiş bir hükümdarı ille de “şanlı ecdadımız” hamasetinin tahtına oturtmak için tarihsel gerçeklerle bağdaşmayan bilgileri sistemli biçimde yaymaya çalışmaktır. Osmanlı Devleti’nin, 2. Abdülhamit döneminde yaklaşık bir buçuk milyon kilometre kare toprak yitirdiği tarihsel bir gerçek iken ikide bir bunun tersini öne sürmek, ancak yukarıda sözünü ettiğimiz yanıltıcı algı yöntemiyle açıklanabilir.
Erdoğan, “kerameti kendinden menkul tarih tezi”ni birkaç gün önce yineleyerek dedi ki:
“Sultan Abdülhamit, 33 sene gram yer kaybetmeden Osmanlı’yı yönetti.”
Bunun gerçek olmadığını dünya âlem biliyor. Olsun, siz yine de söyleyin! Yalandan kim ölmüş ki!
Ama bu tümcede beni ilgilendiren bir başka yanlış daha var… Çünkü ben, köşemizin bağlamı gereği, konulara daha çok dilsel açıdan yaklaşıyorum.
Siz de ayrımına varmış olmalısınız: Erdoğan, toprağı “gram”la ölçüyor!
İyi de, alan ölçü birimi ne zaman “gram” oldu?
Fransızcadan dilimize gren “gram”, kilogramın binde biri değerindeki ağırlık ölçüsü birimidir. Bizim bildiğimiz, küçük toprak parçası için “gram” değil “karış” sözcüğü kullanılır. Örneğin komşu ülkelerden biriyle gerilim yaşandığında, bizim yöneticilerin ağzından, “Kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok” sözünü çok sık duyarız.
Demek ki “gram altın” olur ama “gram toprak” olmaz!
Öyleyse nereden çıktı bu “gram yer” sözü?
Biliyorsunuz, Erdoğan, “Faiz neden, enflasyon sonuç” önermesiyle ekonomi bilimine eşsiz bir katkıda bulunmuştu! Öyle anlaşılıyor ki şimdi de “gram yer” söylemiyle Türkçenin sözvarlığına zenginlik katacağını düşünüyor.
Ama onun “enflasyon kuramı” ekonomide karşılık bulmamıştı. Bakalım “gram yer” söylemi Türkçede alıcı bulacak mı…
* * *
“NÖROEKONOMİST” NEBATİ!
İyi ki Nureddin Nebati var! Her yönden daraldığımız şu günlerde karamsarlığımızı gideren, yüzümüzü güldüren tek kişi o! Gözlerindeki ışık, bizim de içimizi aydınlatıyor. Her konuşmasıyla yüreğimize neşe saçıyor! Cem Yılmaz kadar yetenekli bir “stand up”çı olduğunu söylemeliyim. Ticaret ve siyasetle uğraşmasaydı, parmakla gösterilen bir sahne yıldızı olurdu herhalde!
Nebati Bey’in “Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar Zirvesi”ndeki son konuşması gene gündem oldu. Onun “Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöroekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır” sözlerinden kimse bir şey anlamadıysa da kendisinden söz ettirmeyi yine başardı!
Biz şimdi Nebati’yi bir yana bırakarak işimizi yapalım ve çok tartışılan o konuşmadaki yabancı kavramların anlamlarını kısaca açıklamaya çalışalım:
* Neoklasik ekonomi, insanları sınıf anlayışından ayırarak atomize etmeyi, yani bölüp parçalamayı amaçlayan yeni ekonomi akımı.
* Epistemoloji, “bilgi kuramı” demektir. “Epistemolojik kopuş” ise ekonomide ideolojik alandan bilim alanına geçişi anlatan kuramsal bir betimlemedir.
* Davranışsal ekonomi, insan zihindeki ekonomik karar alma düzeneklerinin toplumsal ve duygusal yargılardan nasıl etkilendiği üzerinde çalışan ekonomi dalıdır.
* Nöroekonomi ise ekonomi, psikoloji, sinirbilim ve davranışsal ekonomi gibi çeşitli çalışma alanlarının içinde yer aldığı bir disiplindir. Temel amacı, insanların ekonomi ile ilgili kararları nasıl aldıklarını incelemektir.
* “Heterodoks” sözcüğü, Yunancada “farklı” anlamına gelen “heteros” ile “öğreti, düşünce” anlamındaki “doxa” sözcüklerinden oluşmuştur. “Heterodoks yaklaşım” ise anaakım ekonomi politikalarından ayrılmayı belirtir.
* * *
HAFTANIN NOTU
AYM, varlık nedenini yok ediyor!
Anayasa Mahkemesi, Seçim Yasası’nda Cumhur İttifakı eliyle yapılan antidemokratik değişikliklerin iptali istemini oyçokluğuyla geri çevirdi. CHP, Cumhurbaşkanı’nı propaganda yasakları dışında tutan 11’inci ve seçim kurullarının 3 ay içinde yenilenmesini öngören 12’nci maddelerinin iptali için AYM‘ye başvurmuştu.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, düzenlemenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemini esastan görüşerek karara bağladı. Yüksek Mahkeme, iptali istenen hükümlerin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verdi.
Yirmi yıllık AKP iktidarında tüm kurumlar gibi Anayasa Mahkemesi’nin de niteliği değiştirildi ve Saray Rejimi’yle uyumlu bir “Yüksek Mahkeme” oluşturuldu. Erdoğan’a bağlılığını kanıtlamış kişilerden seçilen bir yargıç çoğunluğu ile Saray’ın her tasarrufu anayasal güvenceye kavuşturuldu. Anayasa Mahkemesi, Saray’la ters düşmemek için -kimi bireysel hak ihlalleri dışında- yargının önünü açacak hiçbir olumlu adım atmıyor; hukukun üstünlüğünü gözeten içtihat oluşturmuyor. Anayasa Mahkemesi, bu kaygı verici tutumuyla kendi varlık nedenini yok ettiği gibi, ilke kararlarına uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşısında da saygınlığını yitirmiş bulunuyor.
Daha da üzücü olan, Anayasa Mahkemesi’nin Seçim Yasası’yla ilgili son kararının, basında ve siyaset dünyasında küçük ve önemsiz bir haber gibi değerlendirilip geçiştirilmesidir. Oysa seçimler zamanında yapılırsa, bu yasanın kimi maddelerinin iptal edilmemiş olmasının acı sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Ne yazık ki o zaman yine “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş” olacak!
* * *