Sosyal medyada linç kültürü bir virüs gibi yayılıyor. Dünyaya hangi pencereden baktığı hiç önemli değil, ortak özellik ayağına gelen topa hiç bekletmeden olanca gücüyle tekmeyi yapıştırmak. Doğru mu, değil mi, birine zarar verir miyim diye düşünmeden hem de!
Birine iftira atılır, o iftira bir yaşama mal olur!
Örnek çok ama birkaçını hatırlamakta fayda var.
Genç bir doktor iftiraya uğradı 2008’de. Bulunduğu ilden başka bir ile tayin oldu, yurdun ücra bir köşesine. Gelin görün ki kendisi gitmeden “tacizci doktor” namı gitmişti bile yeni görev yerine. Dışlandı, kimseye anlatamadı iftira olduğunu. Sonunda dayanamadı, yaşamına son verdi. Aklanmıştı, tacizci olmadığı ortaya çıkmıştı ama artık ne fayda! Bir iftira, bir yaşama mal olmuştu.
Mustafa Koçak, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın 2015 yılında İstanbul Adliyesi’ndeki odasında öldürülmesi olayında silah temin etmekle suçlandı. Yalnızca bir gizli tanığın “Köftecide bana söyledi” ifadesi ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Adil yargılanma talebiyle başladığı açlık grevinin 297’nci gününde yaşamını kaybetti. Bir iftira, bir yaşama mal olmuştu.
İki kadına tecavüz suçlamasıyla gözaltına alınan ve kefaletle serbest kalan 76 yaşındaki adam “Bana bu iftirayı atan Allah’ından bulsun” yazılı bir not bırakarak intihar etti. İntihar ettikten sonra iki yaşlı kadına tecavüz edenin bir başkası olduğu DNA testiyle ortaya çıktı. Bir iftira, bir yaşama mal olmuştu.
İnsanlar iftiralarla okullarından atılıyor, işlerinden, mesleklerinden oluyorlar. Aile yaşamları onarılamaz hasarlar görüyor, yaşamları altüst oluyor. İftiralarla yaşamlar son buluyor.
Basının bu iftiralara alet olması iftiranın etkisini arttırdığı gibi tarihe geçmesine de neden oluyor. İnsanların suçsuz olduklarının, aklanmalarının ne önemi kalıyor? Arşive “sabıka kaydı” düşmeye görsün. Kimsenin temizlemeye, kazıyıp atmaya gücü yetmez! Bugün iftira yüzünden yaşamlarını kaybedenlerin yakınları bundan sonra da zarar görmeye devam edecekler. Suçsuz olduğu anlaşılana kadar yapılan haberler, sonsuza kadar takip eder yedi sülalesini. Hani “Masumiyet karinesi” vardır ya, suç kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sıfatıyla değerlendirilemeyeceğini ifade eden, temel hukuk doktrini. Bu ülkede tam tersi geçerlidir. İnsanlar haber oldukları anda suçludurlar artık.
Sosyal medyada da bir linç kültürü hâkim. Çok da etkili oluyor. İki gündür TRT spikeri Sermin Baysal Ata’nın bir videosu dolaşıyor. Dr. Ayça Kaya’ya canlı yayında şunu sordu, “Öbür konuya geçmeden şunu da hemen bir netliğe kavuşturmak istiyorum. Demir eksikliği konusunda demir döküm malzemeler kullanmak, tencere tava faydalı olur mu?”
Ne cehaleti kaldı, ne yandaşlığı, çok daha ileri giderek küfredenler bile oldu. Sorunun yerinde olduğu biraz araştırma zahmetine girince çıktı ortaya. Dr. Ayça Kaya “Yok” diyerek net bir şekilde yanıtladı soruyu ama meğer bu konuda bilmediğimiz o kadar çok şey varmış ki, ben de inanamadım. Yemeklerin demir tencerelerde, demir tavalarda pişirilmesinin demir eksikliğinin giderilmesine faydası olduğunu ileri süren o kadar çok kaynak var ki. Google’a “demir tencere demir eksikliği” yazıp arama yaptığınızda 168 bin sonuç, İngilizce arama yaparsanız, 11 milyon sonuç çıkıyor karşınıza.
“Aptalca soru yoktur, sorulmayan sorular yüzünden yapılan aptalca hatalar vardır”
Çok şey paylaşıldı, çok yorum yapıldı bu konuyla ilgili. Yalnızca iki tweet paylaşmak istiyorum sizlerle;
Burak Doğansoysal
@dogansoysal
Bundan 11 sene önce Kuzey Kutup Dairesi civarında katıldığım “ekstrem kış koşullarında hayatta kalma” kursunda eğitmen Petri ilk derse şöyle başladı. “Aptalca soru yoktur, sorulmayan sorular yüzünden yapılan aptalca hatalar vardır.” Döküm tencere tivitlerini okurken aklıma geldi.
Özlem Akarsu Çelik
@oakarsucelik
@gsolaker adlı kişiye yanıt olarak
İnsanlar bilmediği konularda dahi buradan ahkâm kesebiliyor. Bir meslek erbabını akbabaların önüne atmaktan çekinmiyor. Düşünüyorum düşünüyorum bu hoyratlığı bir türlü anlayamıyorum Gülsen.
* * *
Eğitim seviyesi ilkokul 4 düzeyinde olan bir toplumda her türlü soru gelir. Bu soruları saçma bulsanız da sormak ve yanıtını halkın anlayacağı şekilde vermek zorundasınız.
Kelle paçanın bağışıklık sistemini güçlendirdiğine, tuzlu suyla gargaranın korona virüsü dört günde alt ettiğine inanıyorsunuz da demir tencerenin demir eksikliğinin giderilmesine faydası olduğuna niye inanmıyorsunuz?
Şu soruya yanıt arayarak bitirelim bu yazıyı, “Korona korkusuyla kaç kişi Arap sabunu içip öldü bu ülkede?”