Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin kuruluşundan da önce, düşünce aşamasında Ankaralı foto muhabiri arkadaşlarımla mesleki örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu konuşurduk bir araya geldiğimizde. Bülent Hiçyılmaz, Kubilay Çalıkoğlu, Rafet Abi (Hüner), Sökmen Abi (Baykara), Zekai Durmuş, Rıza Ezer, Dursun Gündoğdu, İlhan Kuyucu, Turgut Mantar, Mehmet Ünlü… Ortak sıkıntılarımızdan konuşurken iş gelir hep örgütlenmeye dayanırdı. Muhabir arkadaşlardan farklı sorunlarla karşı karşıyaydık. Polis kovalardı, hangi gazeteden olduğumuza bakmadan birbirimizin filmlerini saklardık kaptırmamak için. Filmimiz biterdi, hiçbir meslektaşımızın makinesinin cephanesiz kalmasına izin vermezdik. Rakip gazetelerin foto muhabiri olsak da hangimizin durumu uygunsa birbirimizin filmlerini yetiştirirdik gazetesine, ajansına. Benim çalıştığım Cumhuriyet’in karanlık odası yoktu, fotoğrafa çok önem veren bir gazete olmadığı için. Ya eve gitmek zorundaydım filmlerimi yıkamak için, ya meslektaşlarımdan yardım almak zorundaydım. Çoğunlukla ikinci yolu seçerdim, dostlarımdan yardım isterdim. Anadolu Ajansı’nda Mehmet Ünlü, Caner Gören, Milliyet’te Bülent Hiçyılmaz, THA’da Şükrü az kahrımı çekmediler. Bir yandan fotoğraflarımızı basar, bir yandan çayımızı içer, sohbetimizi yapardık.
Amatör yanımız ağır basardı. Bülent bir haberi atladıysa, ben çekebildiysem, ertesi gün Milliyet’te görürdünüz o fotoğrafı.
Sonunda çok önemli bir adım atıldı. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin ilk tuğlalarını örmek, omuz omuza deklanşör bastığımız, mesleğimizin yüz akı ustalarıma, kardeşlerime kısmet oldu, gurur duydum. Konuşmalarımız, dertleşmelerimiz, en önemlisi projemiz lafta kalmadı, hayata geçirildi. Düşünce aşamasında, kuruluşunda katkım olan derneğe üye olmak kısmet olmadı. 12 Eylül sonrasında çalıştığım gazeteden atıldım, birçok arkadaşım gibi uzun süre işsiz kaldım.
Hiç üyesi olamadığım Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin başarılı çalışmalarını hep izledim. Yanlış bulduğum şeyleri de açık yüreklilikle meslektaşlarımla paylaştım. Hükümetlerle sıcak ilişkiler içinde olunmasını hiçbir zaman doğru bulmadım. Kendimce sakıncalarını anlattım. Yıllar önce Turgut Özal döneminde foto muhabirlerine Nikon fotoğraf makineleri verilmişti. Sonra yeri gelmiş, “o elinizdeki makineleri biz verdik” denince, bütün foto muhabirleri Nikon’larını yere bırakarak bir protesto eylemi sergilemişlerdi. Olayın bugün yaşadığımız “o köşe yazarının maaşını sen veriyorsun” diye gazete patronlarına parmak sallanmasıyla benzerliği büyüktür.
Yıllardır Vakıfbank’ın derneğe sponsor olmasının altında, gerektiğinde yine böyle bir parmak sallama niyeti varmış. Vakıfbank uzun yıllardır “görev zararı” adı altında başka bankalara, hükümetlerin desteklemek istedikleri kurumlara, derneklere para aktarmak için kullanılan bir banka olmuştur. Çok uzak olmayan bir tarihte, üniversiteden bir hocamla birlikte Vakıfbank’ın sözlü tarih çalışmasını yaptık. Arşivlerine girdik, belgelerin fotoğraflarını çektim. Aylar süren çalışmalardan sonra teslim ettik. Ancak yayınlayamadılar. Dürüst yöneticilerini tenzih ediyorum, hakkında soruşturma açılmamış, görevden alınmamış yönetici sayısı o kadar azdı ki, biz de inanmakta zorlandık. Bu kadar şaibeli kurumların sponsorluğunun bedeli olur, bir gün “o elinizdeki makineleri biz verdik” derler mutlaka.
Vakıfbank, sponsorluktan çekilmesiyle “o elinizdeki makineleri biz verdik” demiştir açık açık, “Hükümete muhalefet yapamazsınız”. Vakıfbank’ın ardından “Yılın Basın Fotoğrafları 2014 Yarışması”nda Çevre Kategorisi’ne ismini veren Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı da desteğini çektiğini açıkladı. Onlar da “doğa yok edilebilir ama siz doğanın yok edildiğini belgeleyen fotoğrafa ödül veremezsiniz” diyorlar belli ki.
TFMD, basın ödülleri konusunda taviz vermemesiyle etik bir duruş sergilemiştir. Bunun anlamı “paranız sizin olsun, biz doğru olanı yaptık, etik kuralların dışında kural tanımıyoruz, biz foto muhabiriyiz” demektir. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği ülkenin çok zor günlerinde, fedakârlıklarla kurulan bir meslek örgütlenmesidir. Bir sürü siyasetçi geldi geçti, çoğunun adı bile hatırlanmıyor. Ama tarihe not düşen, yaşamı belgeleyen fotoğraflar da, onları çekenler de hep hatırlanacak.
Gözaltına alınarak, dövülerek, gaz altında plastik mermilere hedef olarak canları bahasına görev yapan bütün foto muhabiri arkadaşlarımı kutluyorum. AKP’nin Vakıfbank aracılığıyla yaptığı ekonomik şantaja boyun eğmeyen Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin ve özellikle de seçtikleri fotoğraflarla “boyun eğmeyenler” olduklarını kanıtlayan seçici kurul üyesi arkadaşlarımın her zaman yanlarında olduğumu belirtmek istiyorum.
Bunlar da geçer. Bizler, bugün nasıl cunta günlerinin fotoğraflarını paylaşıyorsak, yarın da fotoğraflarımızı paylaşırız.