“Gülünce gözlerinin içi gülüyor, kendimi senden alamıyorum” ahenginde sevdalar varmış eskiden. Çekmediği derdin türküsünü yakmadığından eskiler, daha bir derine işler o yanık. “Çağın en karanlık yerinde” duruyoruz velakin hal-i pür melalimizi yazmak yine bize düşüyor. Kimselerin vakti yokken durup ince şeyleri anlamaya, o kalın fırçalar her geçen gün daha da bir solduruyor çocuk gülüşlerimizi.
“Gözlerinin içi gülmüyorsa o insandan uzak duracaksın” demişti bir büyüğüm. İnsanın gülüşü, kişiliği hakkında çok ipucu verebilir belki de. Mesela, bir seçim öncesi hükümetinde, bir tren garı önünde onlarca insan ölmüş, yaralıların üzerine biber gazı sıkılmışken, “istifa edecek misiniz?” sorusuna verilmeyen yanıt için altından gülünecek bir ince bıyık gerekir. Veya “bunlar öfkeden bir araya gelmiş bir avuç genç” derken bir barbarlar çetesine, 32 dişin diş macunu reklamlarını kıskandırırcasına ortaya çıkarılabilmesi için bir poker yüzü gerekir. Fikirleri yüzünden gözaltına alınırken “yoldaşlara bin selam olsun, mücadeleye devam” bakışıyla gülebilmek için mangal gibi yürek ve vicdan gerekir.
Kadınların kahkahasından yolları, hal ve gidişatları üzerine yorumlar çıkaran ve bunu bir tehdit gibi algılayan abiler ister ki, kendilerinden bile gizleyerek, yemenilerinin ucuyla ağızlarını kapatarak gülen kadınlar, ölen evlatlarının ardından hep dizlerine vurarak ağıtlar yaksın. Gülmesin hiç gözlerinin içi, gülen gözlerine kimse türkü yakmasın. İşte bu abiler, Ece Ayhan’ın şiirindeki abiler. Korkuyorlar Robson, kahkahalarımızdan korkuyorlar!
Ağlamak, gülmenin kardeşidir, öyle bilinir. Utanılacak bir yanı yoktur diye vurgulanır, güzel olan kardeşi. Bu toprakta ağlamak ancak haykırmanın, hançeresini yırtarak ağlamanın kardeşidir. Ağlamak kârımız olduğundan beri, kısa günün kârı ancak beraber ağlamak olmuştur biz faniler için. Bir çocuktan canlı bomba yaratan karanlığın sorgulanmadığı coğrafyada, onlarca insanın öldüğü saldırının ardından basın önünde açıklamalar yapılırken fonda sırıtan oğlan çocuğudur sorguya muhtaç olan. Hayatın olağan akışına aykırı bir biçimde yükselmek şüphe sebebiyken, hayatın her şeye rağmen olağan akışı ve birilerini el üstünde tutmasıdır acı acı gülümseten.
Sırıtmak, politik bir eylemdir, gülmek devrimci. Şimdi gözlerinin ta içi gülen bir çocuk büyütmek için, bağıra çağıra ağlamanın vaktidir belki de. Sonra “yitirmeden yüzündeki o anlık tebessümü, bütün saatleri öylece dondurma” vakti de gelir. Yaşasın ağlamayla gülmenin kardeşliği!