Geçen hafta kimi Osmanlıca söz kalıplarının yanlış yazılışından ve söylenişinden söz ederken “teşrif etmek” eylemi üzerinde de durmuş, bu sözün doğru kullanım biçiminin “bir yeri ya da kişiyi teşrif etmek”, yani şereflendirmek, onurlandırmak olduğunu söylemiştik.
Çağdaş Türk Dili dergisinde yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulma çabasını yıllardır sürdüren dilci yazarlarımızdan Yusuf Çotuksöken, yazımızla ilgili şu iletiyi gönderdi:
“Attila Bey, merhaba. Nasılsınız?
Yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Sağolun, varolun!
Son yazınızda geçen ‘teşrif etmek’ eylemiyle ilgili görüşümü belirtmek istiyorum. Gözlemlerime göre ‘teşrif etmek’, bugün iki anlamı olan eylem durumunda:
1) ‘bir yeri teşrif etmek’, bir kimse bir yere gelişiyle ya da gidişiyle orayı onurlandırmak, şereflendirmek.
2) ‘bir yere teşrif etmek’, bir kimse oraya gitmek.
Aynı biçimde ‘bir yeri teşrif buyurmak’ da böyle değerlendirilmeli.
O nedenle ‘bir yere teşrif etmek’ sözünü yanlış bulmak, bence bu aşamada pek doğru bir görüş olamaz. Diller böyle gelişiyor bir bakıma. Sanırım yeni hazırlanacak sözlüklerde böyle tanımlanacak.
Bir de: Yazım kuralları gereği, ‘fikr-i takip’ sözünü, ‘fikritakip’, ‘resm-i geçit’ sözünü de ‘resmigeçit’ olarak yazıyoruz. Açıklamanızdan sonra bu bilgiyi de ekleyebilirdiniz kanımca. Saygılarımla.”
* * *
Sayın Çotuksöken’e yanıtımı özelden gönderdim ve dil yazılarında izlediğim yöntemi açıkladım. Çotuksöken Hocamız, bana ikinci bir yanıt gönderdi ve aramızdaki bu yazışmanın Dilin Kemiği köşesinde yayımlanmasının yararlı olacağını söyledi. Hocamızın isteği doğrultusunda, “teşrif etmek” konusundaki yazışmamızı okurlarımızla paylaşıyorum. Önce, kendisine özelden gönderdiğim yanıt:
“Yusuf Hocam, teşekkür ediyorum yanıtınız için.
Bakabildiğim tüm kaynaklar, ‘teşrif etmek’ sözünün doğru kullanımını benim yazdığım gibi açıklıyor.
Ben yazılarımda kişisel görüşlerimden çok, kaynaklarda yazılanları aktarıyorum. Çünkü herkes kendi yorumuna göre kural getirirse dilde yazım birliğini sağlayamayız. Yeni TDK zaten bu alanda ikilik yarattı. Bizler de kişisel yaklaşımlarla bu karmaşayı daha fazla derinleştirmemeliyiz diye düşünüyorum.
‘Resm-i geçit’ ve ‘fikr-i takip’ yazımları, bu Osmanlıca söz kalıplarının özgün yapılarını okura göstermek içindi. Sözcükleri çözümleyebilmek için buna gereksinim vardı. Olağan koşullarda ben de yeni yazım biçimine uygun olarak ‘resmigeçit’ ve ‘fikritakip’ diye yazıyorum.
İlginiz için bir kez daha teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.”
* * *
Sayın Yusuf Çotuksöken, bu yanıtımı yeterli bulmamış olmalı ki, görüşlerini biraz daha ayrıntılandırarak yeni bir elektronik mektup gönderdi. İsteği üzerine onu da aktarıyorum:
“Değerli Dost,
Ben dille de ilgilenen bir araştırmacı olarak, sizin sözünü ettiğiniz konuya ilişkin bir önerimi tartışmaya açtım. Görüşümü yazdım, yeni sözlük yazarlarının bunu göz önünde bulundurmasının uygun olacağına inandığımı söyledim.
Ben de sizin gibi geleneksel yazımdan yanayım. Üyesi olduğum Atatürk’ün TDK’sinin yazım geleneğini benimsedim, uyguluyorum, savunuyorum. Şimdi de üyesi olduğum Dil Derneği’nin yazım kılavuzuna uyuyorum Ayrıca eleştiriyorum da zaman zaman…
Siz de biliyorsunuz, 1980’lerden bu yana yazım kurultayları yapılamadı. Oysa sözlük ve yazımda, beş on yılda bir uzmanlar toplanır; gündemindeki soruları ve sorunları tartışır, gelişme ve değişimlere ilişkin belge ve bilgiler doğrultusunda olası çözümler önerir; aydınlar, yazarlar, okuryazarlar, kısaca halk da bunları benimserse, uygulama genelleşir.
Faşist generaller 1983’te TDK’yi kapatarak Türkçeye en büyük kötülüğü yaptılar. Lanetle anıyorum bütün yaptıklarını…
Dil de durmadan değişiyor; değişik yazım gelenekleri oluşuyor, dile yeni sözler, sözcükler / terimler, sözcüklere yeni anlamlar vb. katılıyor. Bunların da kılavuzlara (ve Türkçe sözlüklere) yansıtılması gerekiyor…
Uygun bulursanız, bu kısa yazışmamızı da köşenizde okurlarınızla paylaşabilirsiniz… En azından onları düşündürmüş olursunuz. Saygı ve sevgiyle…”
* * *
Hocamızın görüş ve değerlendirmeleri böyle… Türkçeye emek veren bir kişi olarak kimi önerilerinin tartışılmasını istiyor. Ancak “onurlandırmak” gibi güzelim bir Türkçe sözcüğümüz varken “teşrif buyurmak” türünden naftalin kokulu söz kalıplarına alan açmaya çalışmanın gereksiz bir çaba olduğunu düşünüyorum. İlk yazımda da belirttiğim gibi, Osmanlıca lügat paralayacağız diye kendimizi zorlamaya gerek yok! Bütün bu eski kalıpların yerine, anlaşılır Türkçe karşılıklarını kullanmalıyız.
Yusuf Bey’in özellikle 1980’lerden bu yana düzenli dil ve yazım kurultaylarının yapılamıyor olmasından duyduğu üzüntüyü ben de paylaşıyorum. Bugünkü dil kurumlarının kurultayları, tümüyle Dernekler Yasası’nın biçimsel yükümlülüklerini yerine getirmek için “formalite gereği” yapılıyor ve bu toplantılarda Türkçenin hiçbir sorunu tartışılmıyor. Yaşadığımız karmaşayı biraz da buna bağlıyorum.
Ben de bu yazışmayı bir yazım yanlışına değinerek bitireyim: Türkçenin yazım kuralına göre, birilerine “var ol, sağ ol” diye iyi dilekte bulunurken, “yardımcı eylem” durumundaki “olmak” sözcüğünü ayrı yazmamız gerekiyor. Doğru yazım biçimi “sağ olun, var olun” olmalıdır.