Ailece görüştüğümüz, 1979 yılından beri arkadaşımız olan Belkıs Güneş, eşi Ümit ve oğlu Alp ile bize oturmaya gelmişlerdi.
Yıl 1995’ti; oğlum Barış 3,5, Alp henüz 2,5 yaşındaydı.
Geç saatlere kadar oturmuş, oldukça neşeli, eğlenceli bir gece geçirmiştik.
O geceden çok kısa bir süre sonra bir Pazar sabahı Belkıs telefonla evden aradı ve ağlamaklı sesiyle kötü haberi verdi.
“Ümit’i kaybettik!”
Daha birkaç gün önce saatlerce sohbet ettiğimiz, sağlıklı görünen arkadaşımız Ümit, geride 2,5 yaşındaki oğlu Alp ile önceki eşinden doğan henüz 19 yaşındaki kızı Aslı’yı bırakarak genç yaşta aramızdan ayrılmıştı.
Belkıs, beklemediği bu büyük acının ardından, yalnız kaldığı Alp’le birlikte ayakta kalma, yıkılmama mücadelesine girişmişti.
Hacettepe üniversitesindeki işine devam ederken, Ümit Bey’in önceki eşi Bilge Hanım ile uygarca ilişkiler kurmaya özen göstermişti.
Bilge hanımın yaklaşımının da çok olumlu olması, babalarını küçük yaşta yitirmiş Alp ve Aslı’nın gerçek kardeşlik bağları oluşturmalarına yardımcı olmuştu.
Belkıs, eşini kaybettikten bir-iki yıl sonra, Alp’le birlikte ABD’de yaşayan ağabeylerini ziyarete giderek bir değişiklik yapmak, onları da yeğenleriyle tanıştırmak istemişti. Bunun için uçak biletlerini de almış, yol hazırlıklarına başlamıştı.
Ancak bu süreç içinde yeni bir şokla karşılaşacaktı.
Rahatsızlanıp gribal enfeksiyon kuşkusuyla gittiği Hacettepe hastanesinde, kendisine çok kötü bir haber daha vereceklerdi.
Akciğer kanserine yakalanmıştı.
O dönem internet olmadığı için hastalığı hakkında ansiklopedilerden araştırma yapmış ve oradan da lanet bilgiler almıştı.
“Yaşama şansı yüzde 5’di!”
Başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Kendisi için değil, henüz 3,5-4 yaşındaki oğlu için endişeleniyordu.
Doktorlarla konuştu, eğer tedavi olanakları bulabilecekse Amerika’ya gitmesinin bir umut olabileceğini söylediler.
Ve oğlunu alarak, önceden planladığı ama amacı değişen Amerika yolculuğuna çıktı.
Amerika’da kemoterapi dahil bir tedavi sürecine başladı.
Konuk oldukları yakınları hem çalıştıklarından hem de onlara rahatsızlık vermemek için kemoterapi ve radyoterapi seanslarına belediye otobüsleriyle tek başına gidip geliyordu.
Bir yandan da, ağabeylerinin “kendisine bir şey olması halinde” oğlunun sorumluluklarını alabilmeleri için ABD yasalarına uyan belgeleri hazırlayıp teslim etti.
Hem canıyla uğraşıyor hem içi yanarak oğluna kendinin olmayabileceği bir gelecek sağlamaya çalışıyordu.
Amerika’daki tedavi süreci tamamlandıktan sonra bir mucize gerçekleşti.
Tedavi başarılı olmuş ve Belkıs, o dönemde akciğer kanserinden tamamen kurtulabilen yüzde beşlik kesim içine girmeyi başarmıştı.
Oğlunu alarak Türkiye’ye dönerken, içinde zaten var olduğunu dostlarının bildiği iyiliği, başka, olumsuz koşullar altında yaşayan insanlara elinden geldiğince yansıtmaya karar vermişti bile.
Mithatpaşa caddesinde kendine ait karşılıklı iki daireden birini bir kuruma kiraya verdi, diğerini Yaşantı Paylaşım Merkezi adıyla hizmete açtı.
Yaşantı Paylaşım Merkezi’nin amacı, olanakları kısıtlı üniversite öğrencilerine burs sağlamak, derslerine (ücretsiz) yardımcı olacak öğretmenler bulmak, öğle saatlerinde sıcak yemek çıkarmak, sinema, tiyatro gibi kültürel etkinliklere katılmalarını sağlamak, bir kitaplık oluşturarak okumalarına yardımcı olmak ve benzeri çalışmalardı.
Belkıs, 1979 yılında Basın Yayın Genel Müdürlüğünde çevirmen olarak çalışırken Çağdaş Gazeteciler Derneği’ne üye olmuş ve çalışmalarına etkin olarak katıldığı için, benim ve eşim Fendiye Kartal’ın da aralarında bulunduğu pek çok gazeteci arkadaş edinmişti.
Onlar zaman zaman yaptıkları haberlerle merkezin faaliyetlerinin duyurulmasını sağladılar.
Merkezin çalışmalarından yararlanan öğrenciler de kendileri mezun olduktan sonra yeni öğrencileri yönlendirdiler.
Finansal destek için bağışların yanı sıra kendi gelirlerinden de fedakârlık yaptı.
Örneğin, merkezin karşısındaki kendisine ait dairenin kira gelirini merkez harcamalarına aktarmakta tereddüt etmedi.
Belkıs, her zaman hayata olumlu bakan, sevilen, iyi bir insan olduğu için pek çok meslekten dostları vardı.
Her meslekten arkadaşlarına, merkeze gelerek öğrenciler için seminerler vermelerini istedi, onlar da bu isteğini geri çevirmediler.
Bazıları çocukların derslerine de yardımcı oldu. Dostlarının üniversitelerde ileri sınıflarda okuyan çocukları da lise öğrencilerine destek için ders çalıştırdılar.
Tiyatro, sinema etkinlikleri için, devlet tiyatroları ve özel tiyatro yöneticilerinden sinema sahiplerine kadar aramadığı kimse kalmazdı.
En büyük hayali, ileride finansal sorunların azalması için Yaşantı Paylaşım Merkezi’ni vakfa dönüştürmekti. Avukat Sarper Gürcan’ın yoğun katkılarıyla bunu da başardı.
Bu arada oğlu Alp’in eğitimini de ihmal etmedi. Alp ODTÜ işletme bölümünden mezun oldu ve Almanya Essen Üniversitesinde yüksek lisans yaptı.
Belkıs, 2019 yılının Ağustos ayı başında Almanya’ya Alp’in yanına gitti. Anne oğul, iki hafta süreyle birlikte vakit geçirdiler, tarihi yerleri gezdiler, müzeleri ziyaret ettiler.
Ağustos’un 11’inde Ankara’ya döndü.
Bir gece kaldıktan sonra, ertesi gece bir arkadaşının yanında tatil yapmak için otobüsle Dikili’ye gitti.
Bir ara otobüs mola verdiğinde, Yaşantı Paylaşım Merkezi’nin vakfa dönüştürülmesi için birlikte yoğun uğraş verdikleri avukatı Sarper Gürcan ile karşılaştı. Aynı otobüsteydiler. Sarper’i görünce çocuk gibi sevindi. Sohbet ettiler, Dikili’ye varınca vedalaştılar.
Belkıs Güneş’i, 13 Ağustos 2019 günü, denizde yüzerken, birçok acıdan geçmiş yorgun kalbinin durması sonucu kaybettik.
Ancak, üniversite öğrencilerine katkısının ölümüyle bitmemesi için bile sağlığında önlem almıştı.
Ölümü halinde, bedeni Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi öğrencilerinin eğitiminde kullanılmak üzere verilecekti.
Hacettepe Anatomi bölümü cenazeyi getirterek teslim aldı.
Daha sonra, bölümün toplantı salonunda, kendisi yan salonda yatarken hem Belkıs’ın dostları ve öğrencileri hem Tıp fakültesi öğrencileri ve bazı öğretim üyelerinin katıldığı bir anma toplantısı yapıldı.
Ve Belkıs Güneş, bedeniyle bilime ve insanlığa hizmet etmeye devam etti.
Bu süreç beş yıl sürdü.
Ardından, cenazeyi toprağa vermek üzere teslim ettiler.
9 Kasım Cumartesi günü toprağa verildi.
Böylece, insanlığa adadığı ömrünü ölümünden beş yıl sonra tamamlayan sevgili arkadaşımız aramızdan ayrıldı.
Cenazesine dostları, arkadaşlarının yanı sıra, bir kısmı yaşadıkları başka kentlerden gelen, hayatlarına dokunduğu öğrencileri katıldı.
Onu, sevgiyle, tam da istediği gibi gülümseyerek andılar.