Uluslararası Af Örgütü’nün yıllık raporunda Türkiye’de en acil ihtiyacın yargı bağımsızlığı olduğu belirtildi.
Uluslararası Af Örgütü’nün tüm dünyada insan hakları durumunu değerlendiren 2020 yılı raporu yayınlandı. Korona pandemisi sırasında insan hakları ihlallerinin dünya genelinde arttığına dikkat çeken Af Örgütü Türkiye’de en acil ihtiyacın yargı bağımsızlığı olduğunu açıkladı.
“Yargı tacizi devam etti”
Raporun Türkiye bölümünde “Yargı gücü, adil yargılanma güvencelerini ve hukuki usulleri hiçe saydı ve aşırı geniş tanımlanmış terörle mücadele yasalarını, uluslararası insan hakları hukuku gereğince koruma altında olan fiilleri cezalandırmak için kullanmayı sürdürdü” denildi.
Bazı yargı mensupları ve hukukçuların “mesleki görevlerini meşru biçimde yerine getirdikleri için” yaptırımlara maruz kaldığını ifade eden raporda “Gazeteciler, siyasetçiler, aktivistler, sosyal medya kullanıcıları ve insan hakları savunucularının da aralarında bulunduğu kişilere yönelik gerçek veya varsayılan muhalefetleri nedeniyle yargı tacizi devam etti” ifadelerine yer verildi.
Hak savunucuları cezaevinde
Uluslararası Af Örgütü yıllık raporunun Türkiye bölümünde; pandemi sürecinde ifade özgürlüğü, adil yargılanma, muhalefete ve sivil topluma dönük baskılar, cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık, mülteci, sığınmacı ve göçmenlerin hakları, zorla kaybetmeler ve işkence ve kötü muamele gibi çeşitli başlıklar yer buldu.
Raporda Türkiye’de öne çıkan davalara yer verilerek Büyükada Hak Savunucuları Davası’nda aralarında Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç’ın da bulunduğu dört insan hakları savunucusunun mahkum edilmesi ve Osman Kavala’nın AİHM kararına rağmen cezaevinde tutulmaya devam edilmesine dikkat çekildi.
Yerel yönetimlere baskı
Af Örgütü raporunda hükümetin “muhalefeti bastırmak için” yerel yönetimlerin faaliyetlerini kısıtlamaya çalıştığı belirtildi. Hükümetin Covid-19 krizini kullanarak Nisan ayında muhalefet partilerinin yönetimindeki birçok belediyenin bağış kampanyalarını yasakladığı, İstanbul ve Ankara belediye başkanlarının pandemiyle mücadele kapsamında bağış toplamasına ilişkin soruşturma başlattığı kaydedildi.
Sağlık Bakanlığı’nın Mart ve Ekim aylarında pandemi nedeniyle sağlık çalışanlarının istifa etmesini yasaklamasına dikkat çekildi.
İnternet özgürlüğü önünde yeni engeller
2020 yılında ayrıca Türkiye’de yeni sosyal medya yasası gereğince yasal bir temsilci atama zorunluluğuna uymadıkları gerekçesiyle Facebook, Twitter ve Instagram’a 40 milyon TL para cezası kesildiği hatırlatıldı. Yasa ve cezalar Türkiye’de internet özgürlüğü önünde yeni engeller olarak yorumlandı.
“Aşırı devlet müdahalesi” başlığı altında, hâkim ve avukatların durumuna dikkat çekildi. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nca 18 Şubat’ta Gezi Davası’nda yargılanan Osman Kavala dahil tüm kişileri beraat ettiren üç hâkim hakkında başlatılan disiplin soruşturmasının devam ediyor olduğu hatırlatıldı.
“Baroların yetkileri ve bağımsızlığı zayıflatıldı”
Temmuz 2020’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul eden ve baroların yapısını değiştiren yasa da Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda yer buldu. “Yeni yasa, baroların yetkilerini ve bağımsızlığını zayıflatıyor” diyen Af Örgütü raporunda şu ifadelere yer verildi:
“Terörle bağlantılı suçlardan yargılanan müvekkillerini temsil eden avukatlara yönelik ceza soruşturmaları sürdü. Eylül ayında polis, 47 avukatı yalnızca mesleki faaliyetleri nedeniyle ‘terör örgütü üyeliği’ şüphesi ile gözaltına aldı. En az 15 avukat tutuklu yargılandı. Yargıtay, terörle bağlantılı mevzuat kapsamında yargılanan Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi 14 avukata verilen hapis cezalarını onadı.”
İfade özgürlüğü kısıtlandı
Raporda pandemide ifade özgürlüğünün de kısıtlandığına dikkat çekildi. “Yalan haberler”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” veya “halk arasında korku ve panik yaratmak” suçlarıyla mücadele kisvesi altında internette Covid-19 ile ilgili tartışmalar yapan kişilere karşı ceza kanunun kullanıldığı belirtildi.
İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre sadece 11 Mart ile 21 Mayıs arasında 1105 sosyal medya kullanıcısı “Covid-19’la ilgili provokatif paylaşımlar yapmak” da dahil çeşitli biçimlerde “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlandı ve 510 kişinin sorgulanmak üzere gözaltına alındı. Türk Tabipler Birliği hükümetin salgın yönetimine yönelik eleştirileri üzerine TTB Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından “terörist” olmakla suçlandı.
Muhalefet partisi mensuplarına yönelik soruşturmalar
Af Örgütü raporunda muhalefet partisi mensuplarına yönelik “istismarcı soruşturmalar ve yargılamaların devam ettiği” belirtildi. Haziran ayında CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen 9 yıl 8 aylık hapis cezasının onandığı, Ekim ayında Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in de aralarında bulunduğu 20 HDP’linin tutuklandığı hatırlatıldı. HDP eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın halen tutuklu olduğuna dikkat çekildi.
Kadın ve LGBTİ hakları
Nisan ayında Diyanet İşleri Başkanı’nın eşcinselleri ve evlilik dışı ilişki yaşayan kişileri HIV/AIDS yaymakla suçlaması raporda yer buldu. Açıklamayı eleştiren barolar hakkında “dini değerleri aşağılama” suçlamasıyla soruşturma başlatıldığı kaydedildi. Raporda, 2020 yılında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tehdidine de değinildi.
İşkence ve kötü muamele iddiaları
Eylül ayında Van’da Osman Şiban ve Servet Turgut’un gözaltında işkenceye maruz kalması ve Turgut’un 30 Eylül tarihinde hayatını kaybetmesi de Af Örgütü’nün raporunda yer aldı. Af Örgütü Van Valiliği ve İçişleri Bakanlığı’nın açıklamaları ile tanıkların beyanları arasında çelişkiler olduğuna dikkat çekti.
Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mehmet Sıddık Meşe’nin işkence iddialarına karşı savcılığın bağımsız bir soruşturma başlatmadığı belirtildi.
2019’da kaybolan Gökhan Türkmen’in, Şubat ayında çıkarıldığı mahkemede, zorla kaybedildiği 271 gün boyunca işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldığını anlattığı raporda yer aldı. 2019’da kaybolan Yusuf Bilge Tunç’un nerede tutulduğunun ise yıl sonu itibariyle hâlâ bilinmediği ifade edildi.
Sığınmacı ve mülteciler
Türkiye’deki sığınmacı ve mültecilerin durumuna da dikkat çekilen raporda “Türkiye, 27 Şubat’ta AB ile sınırlarının açıldığını duyurmasının ardından, sorumsuzca sığınmacıları ve göçmenleri Türkiye-Yunanistan kara sınırına gitmeye teşvik etti ve ulaşımlarını kolaylaştırdı. Yunanistan kara sınırındaki şiddetli geri itmeler insanların ölümüne ve yaralanmasına yol açtı. Mart sonunda Türkiye yetkilileri sığınmacıları ve mültecileri sınır bölgesinden çıkardı” denildi.
Kaynak: DW Türkçe