Önceki adıyla Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP), yürürlükteki adıyla Büyük Ortadoğu Projesi BOP’un son kurbanı Suriye oldu. Artık Afganistan ve İsrail ile komşuyuz.
BOP, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD emperyalizminin gündemine aldığı ve 2000’li yıllarda ete kemiğe büründürdüğü bir proje. Özetle, 22 Arap ülkesi ile Afganistan ve Pakistan’ı içine alacak şekilde Moritanya’dan Afganistan’a hatta Endonezya’ya kadar uzanan İslam coğrafyasını kapsıyor; sözüm ona İslam’ın demokrasiyle ve insan haklarıyla uzlaştırılmasını, ılımlı İslami rejimler kurularak İslam dünyasının ıslah edilmesini, böylece bölgede siyasi istikrar sağlanmasını öngörüyor. Asıl amaç ise İslam coğrafyasının etnik-dinsel ayrılıklar kışkırtılarak zayıflatılması ve ABD emperyalizmine daha derin bağlarla eklemlenmesi.
BOP’ta Türkiye’ye biçilen rol, İslam dünyasına model ülke olmak. İkinci Cumhuriyetçi entelektüeller, BOP’u “demokratik emperyalizm” diye güzelleyip propaganda ettiler. AKP’li cumhurbaşkanları Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan BOP’un eşbaşkanı olarak övünürken ne kadar da gururluydular! Erdoğan, Diyarbakır’ı BOP’un merkezi ilan etmişti. Aile içi sayılabilecek anlaşmazlıklara karşın Erdoğan hâlâ eşbaşkan!
***
BOP’un ilk kurbanı 2001 yılında Afganistan oldu. Dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, istemeyerek de olsa, “Afganistan çağdışı yönetimle baş başa bırakılamaz” diyerek ABD ile birlikte Afganistan’a asker göndermeye razı oldu. Afganistan “Sonsuz Adalet” adlı harekâtla işgal edildi. Aradan onca yıl geçti, Afganistan’ın hali ortada.
BOP’un ikinci kurbanı 2003 yılında Irak oldu. Dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, çok istemesine karşın ABD ordusunun Türkiye üzerinden Irak’a girmesini öngören tezkereyi TBMM’den geçiremedi. Buna karşın İncirlik Üssü’nü ve diğer üsleri ABD hava kuvvetlerine açtı; Amerikan medyasına, Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin sağ salim dönmeleri için dua ettiğini yazdı. (The Wall Street Journal, 31 Mart 2003.) Irak, “Sonsuz Özgürlük” adlı harekâtla işgal edildi. Saddam Hüseyin darağacında sallandırıldı. Aradan onca yıl geçti, Irak’ın hali ortada.
Irak’tan sonra Arap Baharı adı altında çok sayıda ülkeye “demokrasi ihracı” denendiyse de başarılı olamadı. Olan, BOP’un üçüncü kurbanı Libya’ya oldu. Libya’ya demokrasi (!) ihraç edilirken baş destekçiler arasında Türkiye’nin İslamcı hükümeti vardı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NATO toplantılarında Libya’ya müdahaleyi teşvik ediyor, Kaddafi karşıtı isyancılara uçakla cash para taşıyordu. Türkiye dostu Kaddafi linç edildi. Aradan onca yıl geçti, Libya’nın hali ortada
***
Nihayet sıra Suriye’ye gelmişti. ABD ve Türkiye, 2011 yılında Suriyeli İhvancıları ve başka ülkelerden devşirilen cihatçıları eğitip donatarak “Suriye’yi özgürleştirme” harekâtını başlattılar. Eğitilip donatılan cihatçı çetenin adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) idi; sonra sonra Suriye Milli Ordusu (SMO) oldu.
Bu arada, Afganistan kökenli Elkaide’nin süreği Irak Şam İslam Devleti IŞİD’in Ürdün büyüklüğünde bir alanı denetim altına almasına göz yumuldu. IŞİD’in karşısına seküler Kürt hareketi PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG çıkartıldı. Pentagon’un Türkiye’nin rızası hilafına eğitip donattığı PYD/YPG, IŞİD’i yenilgiye uğrattı ve Fırat’ın doğusunda kantonlaştı. ABD himayesinde kantonlaşmak ne kadar hayırlıdır? Yanıtı tarihte aranmalı.
ABD, Kürt hareketi eliyle Suriye’nin petrol bölgesini ele geçirirken Rusya da 2015’ten itibaren Suriye’de varlık göstermeye başladı. Bu süreçte Türkiye, her iki emperyalist aktörü dengelemeye çalıştı. Dengeleme politikasında ne ölçüde başarılı olduğu tartışılır. Milyonlarca göçmenin Türkiye’ye dolması, Rus uçaklarının 34 Türk askerini katletmesine bile tepki verememek…
***
Sonuçta, BOP’un Suriye’de silahlı isyan, eğit donat yoluyla işgal, vekalet savaşları vs pratiklerle 13 yıl süren ilk aşaması, AKP iktidarının bile “terör örgütü” olarak kodladığı cihatçı çetelerin Şam’ı ele geçirmeleriyle sona erdi. Elkaide ve IŞİD süreği Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı çeteler İdlip’ten yola çıkıp hiçbir direnişle karşılaşmadan Şam’a ulaştılar, hükümeti devleti teslim aldılar. Şam’ın düşmesi uluslararası kamuoyunda sürpriz oldu. Çünkü İdlip, Astana Süreci başlığı altında, Rusya, Türkiye ve İran’ın garantörlüğünde ateşkes bölgesiydi. Anlaşılıyor ki, IŞİD artığı çeteler Türkiye’nin himayesinde İdlip’te eğitilip donatıldılar; nihayet serbest bırakıldılar. Türkiye’nin İslamcı iktidarının HTŞ’ye mesafeli görüntü vermesi diplomasi icabı.
Her şeye karşın, ne denli eğitilip donatılırsa donatılsınlar, düzenli ordu deneyimi olmayan çetelerin Suriye’nin düzenli ordusu karşısında böyle kolay zafer kazanmaları beklenmiyordu. Ne var ki, Suriye ordusu, İdlip’ten Halep’e, oradan Hama, Humus ve Şam’a uzanan yolda çetelerin karşısına çıkmadı. Rus uçakları, yollardaki çete konvoylarına bomba yağdırmadı. Lübnan’daki Hizbullah, İsrail karşısında uğradığı ağır yenilgi nedeniyle Esad rejimine milis desteği gönderemedi. Kendi derdine düşen İran da Esad’ın yardımına koşamadı. Sonuçta cihatçı çeteler çok kolay bir zafer kazandılar. Bu arada, PYD/YPG, Fırat’ın batısında Tel Rifat ve Münbiç’i Suriye Milli Ordusu’na teslim etti. Beşar Esat da direnmeden ülkeyi terk etti. Beşar Esad’ın Moskova’da Vladimir Putin ile görüştükten sonra bu kararı almaya mecbur kaldığı tahmin edilebilir. Halkına değil, yabancı bir devlete ve mafyalaşan iktidar aygıtına yaslanan diktatörlerin kaçınılmaz akıbeti! ABD’ye direnmesi, bağışlanmasına yetmez.
***
Anlaşılıyor ki, Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesi ve Suriye Ordusunun HTŞ ile savaşmaması uluslararası bir anlaşma üzerinedir. Keza PYD/YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekilmesi de.
ABD, Rusya, Avrupa Birliği başkentleri ve Şam arasında ne gibi pazarlıklar yapıldı, nasıl bir anlaşmaya varıldı; çok geçmez ortaya çıkar. HTŞ’nin inanç ortağı Ankara hükümetine bu pazarlıklarda ve anlaşmalarda nasıl bir pay verildiği veya verilmediği de.
Bu aşamada, bilince çıkartılması gereken, Türkiye’deki İslamcı iktidarın BOP’ta etnik dini ayrılıklar kışkırtılarak bölge halklarının birbirlerine kırdırılması politikasının kullanışlı aparatı olduğudur. İktidar medyasının Suriye kentlerine plaka numarası dağıtan yayınlarına yorumlarına inanan inanır. Nelere inanmıyorlar ki? Bir de “devrim” diye alkışlıyorlar ki…
Bilinmeli ki, BOP kapsamında AB-D emperyalizminin işgaline uğrayan Afganistan, Irak ve Libya’da neler olduysa Suriye’de de aynısı oluyor.
Bu projede Türkiye’nin payına düşen,
Milyonlarca göçmen;
Komşu olarak Suriye’nin yerine Afganistan;
Afganistan’ın yanı sıra İsrail…
“Devrim” diye alkışladıkları hal bu haldir!
Hepsinden fenası, Türkiye’deki iktidarın HTŞ ve Taliban ile inanç ortaklığıdır!
***
Bu yazının son sözü olarak:
Bitişik komşunuzdaki yangın mutlaka size de zarar verir.