Bu günkü konumuz lokanta ve otel kategorisidir. Yaz sezonunda gördük ki; Bodrum, Çeşme başta olmak üzere bazı fırsatçı işletmeler elleriyle yerli ve yabancı turisti Yunanistan’a teslim etmişlerdir. Fiyat kıyaslamaları dolar bazında olduğu için bunun tek başına yüksek enflasyonla izah edilemeyeceğini en baştan belirtmekte yarar vardır. Başlıktaki yanlış strateji rekabet gücünü azalttığı gibi enflasyonu tırmandırmakta, turizm sektörünün geleceğini de riske atmaktadır.
Çünkü;
• Sadece fiyat farkı bile iki katıdır. Yunanistan’ın ana kara ve adalarında kişi başı yemek fiyatı (içki dahil) 23-28 euro arasındadır. Deniz mahsulü çeşitler de bu fiyata dahildir. Biz de ise bu ürünler daha çok fiyatı şişirmek için kullanılır. Bu sene aileleri ile adalarda kısa tatiller yapan 7-8 arkadaşımdan aldığım bilgidir.
• Yunanistan’da “şu restoranda kazıklandım” sözünü pek duyamazsınız. Çünkü fiyat istikrarı vardır ve müziksiz olmak kaydıyla işletmeler arasında kişi başı fiyat en fazla 5 euro fark edebilir.
• Bizde ise “tutturabildiğine” diye bir tarife vardır. En yakın örnek olarak yabancı turistten 2 bardak nar suyu için alınan 1200 TL’yi not edebiliriz.
Karşılığı 33 euro olup, daha karın doyurmaya sıra gelmeden iştah kaçıran bir harcamadır. “Bodrum’da bir restoranda 5 kişi için 640 dolar, Çeşme’de 5 top dondurma için 30 dolar hesap gelmesi” haberleri (Bloomberg) bile Ege’nin diğer kıyısı ile farkın bazen 4 kata kadar çıkabileceğini de ortaya koyuyor.
Sakın bu fiyatlardan fazlası da olmaz demeyiniz. Bunları da ikiye katlayan vicdansızlara rastlamak mümkündür.
• Sadece fiyat farkı mı?
Hizmet ve kalite farkı da var. Kendi deneyimlerimi de ilave edecek olursam; mutfak kalitesi, temizlik, servis hızı hep şaşırtmıştır. Kaldı ki sadece bana denk gelmediğini de çevreden öğrenmekteyim.
• Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’nden (TÜRSAB) Kıvanç Meriç’in Euronews haber sitesine verdiği röportajda; “bu yıl Yunanistan’ın Sisam adasını yaklaşık 150 bin Türk turistin ziyaret edeceğini, önceki yıl bu rakamın yaklaşık 40 bin olduğunu” belirtti. Bu sadece Sisam rakamı…
• Taksici uyanıklığında da, restoran soygunculuğunda da her gün değişik şeyler duyuyoruz. Yerli turist gelen hesap pusulasında su fiyatının 68 lira olduğunu görünce soruyor; “fiyat tarifesi içeriğinde 34 lira gözükürken neden hesap pusulasında daha yüksek?” diye soruyor. Cevap, “bardağa suyu garson doldurursa fiyat 2 katına çıkıyor” oluyor. Yaratıcılıkta sınır tanımıyoruz!
Buna rağmen ‘kazıklanmaya devam edelim’ önerileri de hiç eksik olmuyor…
‘Ele verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı’ atasözüne çok uygun düşen şöhretli bir hukukçu televizyon yorumcumuz diyor ki; “Yorgo Usta’da yemek yersen cari açık olur. Sen gel Hasan Usta’da ye. Güçlü Türkiye olsun.” Ne demek hocam emrin olur. Ucuz yemeği bırakıp, kendimizi Hasan Usta’ya teslim ederiz. Bir taraftan onu zengin ederken diğer taraftan cari açığımızı azaltırız. Sonra da aile bütçemizde vereceğimiz açığa aldırış etmeden yola devam ederiz!
Eğer bu fırsatçıların sadece kendi dükkanları boş kalacak olsa, ‘kendileri edip, kendileri buldukları’ için “oh olsun” bile diyebiliriz. Ancak dürüst sektör üyeleri de olumsuz etkileneceğinden ve döviz açığı yaratacağından ülkemiz adına da endişelenmek gerekiyor. Çünkü kazıklanan turistler acaba bizim ülkemize tekrar gelirler mi? Bu yaşadıklarını dostları ile de paylaşmazlar mı? Sonraki tercihlerini bizim lehimize kullanırlar mı?
Henüz yabancı medyada yer alan sayısız örnekleri dikkate almıyorum bile…
10 milyon nüfuslu Yunanistan’a 33 milyon turistin nasıl gittiğine şaşırmak bir yana, o ülke vatandaşının bundan daha fazla turisti istemediği de bir başka gerçektir. Allah herkese böyle “yeter” dedirtecek birer ticarethane nasip etsin!
Çok değil, 4-5 sene önceye kadar Ayvalık ve Edirne akın akın alışverişe gelen Yunan vatandaşları ile dolardı. Şimdi trafik neden tersine işlemeye başladı?
Elbette ana sebep yönetim hatalarından kaynaklanan yüksek maliyet enflasyonudur. Ancak bu fırsatçıları da yok mu sayalım?
Bunlar yüksek enflasyon istediklerini elbette beyan etmezler. Ancak icraatları ve talepleri ile o yolu açarlar. Maalesef bunlarla mücadele yetersizdir. Para cezası ile ne fiyat fırsatçıları ne de kalite istismarcıları engellenemez. Üstelik para cezalarının tamamı maliyete eklenip tüketicinin önüne şişen fatura olarak gelir ki, bu da tekrar tekrar enflasyonu coşturur…
Ruhsat iptali, kapatma, taklit tağşişi kamuoyuna açıklama olmadan (son 2,5 yıldır açıklanmıyor), bir arpa boyu yol gitmek mümkün değildir.
Sonuç olarak; bu olumsuz tablo durup dururken karşımıza çıkmadı.
Herhalde anlaşılmıştır; konumuz zengin müşteriye hizmet veren ve kalite-fiyat uyumu olan Bodrum-Çeşme işletmeleri değildir. Onlardan dünyanın her yerinde var ve çıtası da hayli yüksektir. Bahse konu olan sıradan (hatta daha da alt sınıf) işletmelerin işi soygunculuğa vardırmalarıdır.
Küresel arenada dolar bazında pahalılaşmamızın ana nedeni bellidir, enflasyonun düşmesine karşı verilen mücadeledir. Uzun zamandan beri kategori adı vererek açıklıyorum. En son halkın en temel ihtiyaç maddeleri olan ekmek ve simit konularında yazdım. Mesleğin ağa babaları üretim hacmi düşse de birim kârlılığın artmasını istiyorlar. İşin bu kısmı kontrol altına alınamazsa enflasyon asla kalıcı olarak düşürülemez. Zira enflasyonla mücadele edenden daha çok bu mücadeleye karşı direnen bir enflasyon lobisi gerçeğimiz vardır.
Bir ülkede gelirini kendi belirleyenler için enflasyon sorun değildir, hatta keyfi fiyat artışları için gerekçe bile oluşturabilir. Sabit gelirliler için ise aynı enflasyon satınalma gücü düşüşü ve refah kaybı getirir. Böyle bir müşteri grubunu kaybetmenin göze alınması asla sürdürülebilir değildir. Zira bugün var olanların sayısı yarın bütün işletmelere yetmeyebilir. Yani aynı silah bugün onu elinde tutanlara da dönebilir.