Evet enflasyon çok yüksek, hatta daha da tırmanacağı gerçek ama bu tarafa odaklanırken başka bir resmi kaçırıyoruz. Fiyat artışlarının tamamı maliyet enflasyonundan kaynaklanmıyor. Etrafımızda kurulan tuzaklar da katkı yapıyor. Dolayısıyla tüketici enflasyon kadar buna da yoğunlaşmak zorundadır. Son günlerde raflarda öyle fiyatlar var ki; araştırma yapmadan tek yerden alışveriş yapıyorsanız, aynı ürüne 2 kat, benzer ürüne 5 kat para ödemek zorunda kalabilirsiniz. Aynı marka ürüne yüzde 40 fazladan ödemek ise artık sıradan hale gelmiştir. Yerel markette 10 lira olan bir ürünü çok şubeli bir markette 14 liraya görmek artık tuhaf karşılanmıyor. Sadece ‘daha ucuza alıp daha pahalıya satmanın’ nasıl bir kâr ürettiği merak konusu oluyor!
Şimdi bir gerçeğin altını çizelim; bu fırsatçılığın enflasyon ile alakası yoktur. Sadece enflasyonun yarattığı rüzgârdan faydalanma durumu vardır.
“Kurt dumanlı havayı sever” sözüne uygun olarak etiketlerin sık değiştiği bir ortamda, ‘eski fiyat- yeni fiyat’ kargaşasında bu fırsatçılık gerçekleşiyor.
Daha önceki yazılarımda bolca örnek vermiştim, kaldığımız yerden devam edelim:
• Plastik kutu içindeki standart kürdana, rafında 32,50 lira etiket koyan bir perakendeci bunun anormal bir fiyat olduğunu bilmiyor mu?
Biliyor ama bir de tüketici algısı var. Sosyal medyada gördüm, “2 ay önce 4 liraya almıştım” diyen kişi kusurun perakendecide değil, enflasyonda olduğunu zannediyor. İşte bu algı bazı fiyatları katmerli artırıyor!
Oysa o kürdanın benzeri 100 metre ilerdeki markette hâlâ 6,5 liraya satılmaya devam ediyor.
• Mandalina Murcot birbirine komşu olan birinci markette 14,90 lira iken, ikinci markette 9,90 lira olabiliyor. Ucuz olanın kalite ve kalibrajı diğerinden daha iyi…
• Tanınmış bir markanın tereyağını kilosu 138 liradan aldıktan sonra başka bir yerde 100 liraya bulmanız günlük sıradan olay haline gelmiştir. Bunlar normal raf fiyatları olup, aynı ürün inserte girdiyse 100 liranın da altında bulmanız mümkün olabiliyor.
• Tanınmış bir markanın birebir aynı çeşit çiçek balı (850 gr) bir markette 59,95 lira fiyatla satılırken, diğer markette yüzde 28 farkla 76,90 liraya satılabiliyor.
• Tanınmış bir markanın cam şişe 1 lt riviera zeytinyağı bir markette 69,90 liraya satılırken, diğer markette yüzde 37 farkla 95,90 liraya satılabiliyor.
• Tanınmış bir markanın 800 gr sele zeytini bir markette 33,95 liraya satılırken, diğer markette yüzde 59 farkla 53,90 liraya satılabiliyor.
Tesadüf bu ya; ucuz olan etiketlerin tamamı yerel marketlerde (mandalina örneği hariç) bulunuyor. Üstelik indirimli fiyatları ve Gross Market fiyatlarını dikkate almadan önce…
• Eskiden mesleğimizde bir kural vardı; bir üründe yeni fiyata geçilmişse en az 15 gün o fiyata dokunulmazdı. Yani ‘fiyatı bu gün şişir, yarın afiş hazırlayıp tekrar aynı seviyeye indir’ eylemi ayıplanırdı ve kurumsal bir yapıya bu tavır yakıştırılmazdı.
Şimdi mi?
Son zamanlarda; kampanya dönemine başlamadan bir gün önce 50 liraya satılan ürün, ertesi günkü kampanya broşüründe 90 liradan 70 liraya indirilmiş gözüküyor. Gelişmeye bakar mısınız?
Demek ki indirimli fiyatlara da dikkat gerekiyor!
Dolayısıyla enflasyon ne kadar gerçekse, fırsatçıların varlığı da o kadar gerçektir. Fiyat denetimlerini hafife alanları ve eleştirenleri olaya tek taraflı bakmadan önce çeşitli satış noktalarında fiyat kontrolü yapmaya davet ediyorum.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, her ay üretici-market fiyatları arasındaki farklılıkları değerlendiriyor.
Ocak ayındaki açıklamasının konumuzla ilgili kısmına bakalım:
“Ocak ayında, markette 43 ürünün 37’sinde fiyat artışı, 5’inde fiyat azalışı görüldü. Üreticide ise 35 ürünün 19’unda fiyat artışı, 5’inde fiyat azalışı meydana geldi. Üreticide 11 üründe fiyatlar değişmezken, markette 1 ürünün fiyatı değişmedi” diyor Sayın Bayraktar…
Önemli bir ayrıntı da; yukarda örnek verdiğim mandalina murcot çeşidinde havaların soğumasıyla gelen talep artışına rağmen Ocak ayında üreticide yüzde 7,5 fiyat düşüşünün açıklanmasıydı. Yani üreticide fiyatlar düşerken veya değişmezken, bazı marketlerde fiyatların yükselebildiği görülüyor.
Evet sormamız gerekiyor, bu ürünlerde enflasyonun katkısı nerede?
Neticede tüketicinin üstlendiği tek külfet enflasyon olmuyor. İki de dolaylı etkisini yükleniyor. Birincisi fiyatlardaki artışın hileli ürün miktarını artırdığı, ikincisi ise bu karambolde fırsatçıların kârlarını yükselttiğidir.
Sapla samanın birbirinden ayrılabilmesi için; kalite ve fiyat denetimlerinin aksamaması gerektiği açıktır.
Yoksa bu alışkanlıklar enflasyonu gündemimizden düşüremeyeceği gibi; birilerine haksız kazanç sağlarken, halkımızın çoğunluğu için de kötü beslenme ve yoksullaşma riskini artıracaktır.