Retail Türkiye dergisinin bu ayki kapağında, sık tekrar ettiğim ‘nakit akışı’ benim ağzımdan yer alınca, röportajda eksik kalan kısmı tamamlamak şart oldu.
Nakit akışı, belirli bir zaman diliminde işletmeye giren ve çıkan nakiti ifade eder. İşletmeye girerken, ‘pozitif nakit akışı’nı; çıkarken, ‘negatif nakit akışı’nı oluşturur.
Benzetmek gibi olmasın, kan akımını sağlayan ve dolaşım sistemini etkileyen damarın tıkanması ne ise ani oluşan nakit sıkışıklığı da aynı şeydir. Yani çok sağlıklı görünen bir bedenin olumsuz sonuca muhatap olması ile kârlı bir şirketin ansızın sıkıntıya girmesi aynı sebebe dayanır; İhmal!
Nakit akışını yönetmek için önce titiz hazırlanmış bütçeye ihtiyaç vardır. İleriye dönük en önemli tahmin satış rakamları üzerine olmalıdır. Satış ve gelirlerde olduğu gibi gider tahminlerinde de isabet kaydetmek önemlidir. Yetmez, konulan hedeflere göre de uyumlu yaşamak gerekir. Örneğin aşırı kira giderini, dövize endeksli borcu, faizi ve kur farkını dert etmeyenlerin çektikleri sıkıntılar ortadadır. Bütün hedefleri, esas faaliyet kârından ibaret olan bazı tüccar veya profesyonellerin gemiyi nasıl karaya oturttukları sık rastladığımız örneklerdendir.
Sürekli kâr eden işletmeler içinde bile kötü sonla karşılaşma oranı hiç de az değildir. Sebebi; performans ölçümünün kârlılık ve nakit akışı düzeyinde birlikte ele alınmamasıdır.
Oysa, basit bir ‘nakit akış tablosu’ bile bu işin rehberi olabilir ve erken uyarı sistemi gibi çalışabilir. Ülkemizde ciroyu kâr zannederek eldeki nakdi, kişisel yatırıma yönlendirenleri de izlemekteyiz. Oysa nakit akış tablosunda gözüken anlık nakit birikimin hangi tarihlerde hangi adreslere yöneleceği önceden bellidir.
Tablonun önemi; sadece işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışını değil, yatırım faaliyetlerinden sağlanan nakit akışını da finansman faaliyetlerinden sağlanan nakit akışını da kapsamasıdır. Böylece şirketin nakit akışında hangi vadede hangi noktada olacağı rahatça görülebilir. Birçok şirket kâr etmeden yıllarca yaşayabilir. Nakit akışında teklemenin sonuçları ise malum!
Bunu toprağı bol olsun, değerli iş adamı Üzeyir Garih‘in ağzından aktarayım:
“Biz iş adamları, elinde üç topla oynayan cambazlar gibiyiz. Bu üç topun iki tanesi lastik top (Satışlar ve Kâr), biri de camdan kristal toptur (Nakit Akışı). Lastik toplar yere düşse de tekrar yükselebilir. Ama kristal top bir kere düşerse kırılır ve oyun biter.” Nakit akışının bundan daha güzel bir tarifi olabilir mi?
Perakende sektörü; satın alırken uzun vadeli ödeme, satarken ise peşin tahsilat sebebiyle nakit akışında en avantajlı sektör olarak bilinir. Birçok perakendeci de bütün kategorilerde önce satıp, sonra ödeme yaptığına inanır.
Uygulamada ise ekseriyetle böyle değildir.
Başlıca sebepler;
• Stoklar iyi takip edilmediğinden olabilir,
• Fiili sayım düzenli ve sağlıklı yapılmadığından olabilir,
• Stok gün sayısı hatalı hesaplandığından olabilir,
• Veya hepsi doğru yapıldığı halde nakit akış tablosu üzerinde izlenmediğinden ve denetlenmediğinden olabilir.
Nakitten tekrar nakite dönüşünceye kadar geçen süreye ‘nakde dönüşüm süreci’ diyoruz. Bu karmaşık bir hesap gibi gelebilir. Zira peşin alıp, peşin satılsa bile alış-satış arasında fark oluşur. Yani alış-satış aynı gün gerçekleşmeyeceğine göre negatif nakit akışı söz konusu olabilir. Ancak 10 günde satılıp, 50 günde ödeme yapılırsa pozitif nakit akışı gerçekleşir. Ürün bazında takip edilmediği durumlarda, bunun bile garantisi yoktur. Garantiye alan sistem, çok az perakendeci tarafından uygulanabilen ‘satıştan ödeme’ sistemidir. Sakın yanlış anlaşılmasın, kasadan geçen ürünün bedeli peşin ödenmiyor, kasadan geçtiği an vade işlemeye başlıyor. Bu tedarikçiyi zorlayan bir durum olduğu için de kolay kabul görmüyor. Ancak o güçteki perakendeci kampanyalarına katılım da zorunlu olarak daha yoğun ve fedakârca oluyor. Malum, nakde dönüşüm sürecini kısaltmak tedarikçi için de ihtiyaçtır.
Ayrıca bu hesabın içinde sadece ürün hareketleri yoktur. Giderlerin de (kira, personel, enerji, reklam vs.) aylık ve oransal neticelerinin tablo içinde yer alması ve takibi gerekir.
Bilerek negatif nakit akışını tercih eden ve bunu besleyebilen örnekleri de zaman zaman gündeme getiriyorum. Bu da finansal kaynağın ticaret içinde daha verimli halde kullanımına dönük bir hesap şeklidir. Sonuçta bu yöntemle daha ucuz kalıp daha yüksek cirolara ve kârlılığa ulaşıldığına da şahit oluyoruz.
Nakit akışını yönetmek uzmanlık gerektiriyor, disiplin gerektiriyor ve denetim gerektiriyor. Evet işletmelere bir maliyet kapısı açtığını biliyoruz ama hangi risk kapılarını kapattığını da görüyoruz. Bu beceriyi devreye sokmayanın ölçemeyeceğini, ölçemeyenin de yönetemeyeceğini kabul etmek zorundayız.
Konunun ele alınışında basit ve kestirme yollar da vardır.
Bir firma için en önemli nakit girişi mal ve hizmet satışından elde edilen tutarlardır. En önemli nakit çıkışları da hammadde veya mamul ürün alışları, çalışan ücretleri, kira ve enerji giderlerinden oluşur. Elbette önemli bir kredi kullanımı varsa, kredi geri ödemesi de bu fasıldandır.
Bu ana kütleye yoğunlaşmak ve nakit akışının günlük kontrolünü yapmak koruyucu tedbirdir. Sonra gereksiz masrafların kısılması işletme içinde benimsenmesi de zorunlu bir önlemdir. Hesapta olmayan sürprizlere karşı önlem olarak yeteri kadar nakit rezervi tutmak ek tedbir olabilir.
Ürün bazında başarılı stok takibi, satınalma zamanında isabet sağladığı gibi nakit rezervinin erimesini de engeller.
Teknoloji bu işin önemli ayağıdır ve anlık sahnenin kolay görülmesini sağlar.
Bir kural da; nakit akışını pozitif hale getirmek uğruna ticari muhatabı zor duruma düşürmenin iyi bir tercih olmadığıdır. Zira bunun da bir maliyeti vardır. Hem de her iki tarafa birden…
Demek ki nakit akışını ölçülü yönetmenin de faydası vardır.