Obama’ya verilen Barış Ödülü’ne, bizzat Obama’nın kendisi bile şaşırdı. Ödül töreninde “bunu benden daha çok hak edenler olabilir” dedi.
Dünyada kendi yarattığı göstermelik sebeplerle barışı her türlü katleden ABD’nin, yeni seçilen başkanı hangi politika değişikliği ile bu ödülü hak etmişti acaba?
Ve de bu acelenin sebebi neydi peki?
Gayet açık. Bugüne kadar gördüklerimiz bize anlatıyor ki; Nobel Vakfı, barış ödülü veriyorsa barışın dışında bir sebep aramalı, edebiyat ödülü veriyorsa edebiyatın dışında da bir sebep bulmalıdır.
Zira Orhan Pamuk’un kendi ülkesine attığı iftira olmasa, onun için de böyle bir ödülün gündeme gelmeyeceği gün gibi açıktı. Yazar ne zaman ki; “Türkler otuz bin Kürt’ü, bir milyon Ermeni’yi öldürdü” dedi, o zaman Nobel Vakfı gündemine girdi.
Bu söylemin sahibi güçlendirildi ki; uydurduğu sözler dinlensin ve küresel tanıtım şebekesinin gelirini artırsın.
Türk halkı olarak biz bu konuda yeni yaşadığımız olayın etkisiyle, Obama’nın ödülüne de olağan baktık. Bu bakışı destekleyen bir başka sebep de; devamlı barış ödülü veren bu vakfın, üç yıl öncede Nobel gelirlerini, iki silah şirketinin hisselerine yatırmış olmasıydı.
Bu durumda verdiği barış ödülünün kıymeti yoktu ama, merak konusu olan, niye ABD Başkanının seçilmiş olduğuydu.
Obama, geçtiğimiz Ekim ayında ABD Hazinesi’nin Finansal Piyasalar bölümünde görev yapmak üzere bir bürokrat görevlendiriyor. Adı Mary Miller.
Bayan Miller’ı Beyaz Saray’a taşıyan kariyer, dünyanın sayılı borsa şirketlerinden T. Rowe Price Finansal Komite Üyeliğiydi. Bu şirket Nobel Vakfı gelirlerini değerlendiren borsa şirketidir. Şirket bir taraftan bu atamayı reklam amaçlı kullanırken, Vakıf yönetimi de güya Obama’yı kazanıyor bu ödülle.
Oysa adam farkında. “Ben ne yaptım da bu ödülü hak ettim?” özeleştirisini yapabiliyor.
Bizim tüccar yazar öylemi?
Ha Soros’un çocuğu olmuşsun, ha Nobel’in. İkisinde de ülkeyi satma var.
Ama birinci grup çok kalabalık, ikincisinde ise bir ailenin tek çocuğusun…