Üniversiteyi bitirdiğim yılın yaz aylarıydı. Fakültede başladığım yüksek lisans programım sırasında bir iş bulmam gerektiğinden, gazete ilanından İngilizce bilen eczacı arandığını gördüğüm firmaya iş başvurusu için gittim. İlk kez iş başvurusuna giderken, boynumdaki kumaş parçasını devrimciliğimin olanca ateşinden sıyırıp fular gibi bağlamayı akıl edemediğimden işi alamayacağım en baştan aşikârdı velâkin savaşmadan kaybetmeyi henüz bilmiyordum.
Birkaç ofis masasının yan yana dizilmesinden mürekkep küçük ofiste, firmanın ithal bir ilaca Türkiye’de ruhsat almak istediği, bu nedenle İngilizce bilen eczacı arandığı, ancak bu işin başka bir bahara kaldığı şahsıma tebliğ edildi insanı kaynak olarak gören topuzlu müdire tarafından. Müdire hanım bir işe ihtiyacım olduğunu anlayınca halime acımış olacak ki, “belki tercüman olarak işimize yarayabilirsin” diyerek önüme İngilizce bir metin koydu. “Metnin başındaki ilk cümleyi hemen çevirirsen işe alırız seni” dedi. Başlık şöyleydi: Paper shredder. Anadolu Lisesi İngilizcem shredder kelimesini dağarcığıma almamı engellemişti. “Ne olabilir bu?” diye düşünürken hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti, Milyoner filmindeki Hintli çocuk gibi geçmişime döndüm ve çocukluğumda izlediğim He-Man isimli çizgi filmdeki kötü karakterin adının Shredder olduğunu hatırladım. Belli ki kötü bir şeydi bu kâğıt bilmem nesi. Ama neydi? Kaynakçı müdire cevap veremediğimi görünce, “kusura bakmayın ama bunu bile bilmiyorsanız işe alamayız sizi” dedi. Çıkarken bir Hülya Koçyiğit edasıyla dönüp sordum:
-Fakat nedir bu?
-“Kâğıt öğütücü”
diye cevap verdi müdire topuzunu daha da topuz yaparak.
Kâğıt öğütücü yüzünden alınmadığım ilk işimden dönerken boynumdaki kumaş parçasıyla silmiştim gözyaşlarımı. Her şeyi yaşayarak öğrenmeye alışmıştım, daha önce hiç kâğıt öğütücüye ihtiyacım olmamıştı. Ne ortadan kaldırılması gereken gizli bir belgem, ne de mektuplarını ve fotoğraflarını öğütmek istediğim bir eski sevgili vardı. Zaten bizim zamanımızda mektuplar ve fotoğraflar yakılırdı. Kapitalizmin ilk sillesini bir öğütücüden yemiş olmam bir tesadüf olamazdı, bunu yıllar sonra anlayacaktım. Sistem beni dişlilerinin arasına almış, öğütmüş ve bir kirli mendil gibi kenara atmıştı. Evet işte bunları yazdığım kâğıdı daha sonra öğütücüye atmam gerekebilirdi.
Kâğıt öğütücülere ilgimin olmamasından ileride büyük adam olamayacağım belliydi. Şimdi size soruyorum değerli büyüklerim, hangi kâğıt öğütücü daha iyi? Rica ederim bana ucuz yollu, iki günde bozulacak bir cihaz önermeyin. Adam gibi bir şey olsun ki çok kullanılsın. Kâğıt öğütücünün çizgi film karakterleriyle bir ilgisi olmalı. Arşivi imha etmeden önce birer fotokopisini alın siz yine de, bulunsun.